Mucize eksikliği yaşadığımız bu yüzyıllarda bağlılık ve inandırıcılık konusundaki eksiklikleri kapatmak sadece yalanla olabiliyor. Devasa boyutlara ulaşan güvensizlik ortamlarından kurtulmamızı amaçlayan öğretileri hizmetimize sunan kitapların pratikte yetersiz kaldığını görmek çok zor olmasa gerek. Her ne kadar temeli de olsa şüphe etmeyi ve soru sormayı derinden sarsan bu yayınların beyinlerde yarattığı tahribatı engellemek özellikle bu günlerde git gide zorlaşıyor.
Sorumluluk alma duygumuzu erozyona uğratmak için içimizdeki ağaçları kesmekten başka bir işe yaramayan sınıfsal yaklaşımların izinden yürümek, sebep – sonuç ilişkisini ortadan kaldırmakta. Bedel ödemek yerine zamanı geriye alma çabası içinde bulunmak sürekli başarıyla neticeleniyor. İstisna olup olmayışınız karakterinizle orantılı. Henüz imkânsız olanı yaptıklarını sananların düştüğü yanılgı, kendilerini görünmez ve yenilmez sanmaları. Neler yapıldığının farkındayız ve işin içinde kimlerin olduğunu elbette biliyoruz. Bir günde yüz kelime konuşursanız cahil, bin kelime konuşursanız yazar olursunuz. Bir günde bir iş yaparsanız işçi, hiç iş yapmazsanız siyasetçi olursunuz. Siyaset, evrensel bir kelime fakat benim bahsettiğim tür sadece bu coğrafyada yaşıyor. Bu nedenle dünya, bu toprakları karantinaya almış durumda. Soyutlanmamız an meselesi. Bu gereksizlerin üremesine bilim dünyası henüz çare bulamadı. Üstelik özel bir isimleri de yok. Fiziksel olarak insana benzemelerine rağmen sosyolojik ve psikolojik açılardan hiçbir kategoriyle ilişkilendirilmemiş bu kafası olan beyinsizler için profesörler ve doktorlar devreye girmeli. Yalnız her yeni türün keşfedilişinde Latince kelimeler kullanmak yerine bu seferki Türkçe olmalı. Her günümüz belgesel gibi. Daha ne olabilir diye bekliyoruz ve her seferinde bizi yanıltmayacak ama dehşete düşürecek derecede yeni bilgiler öğreniyoruz. Yayılmacı ve çoğulcu politikalar izleyen bu cins ile iletişim içerisinde bulunulursa bulaşıcı bir karaktersizlik hastalığına yakalanılması büyük olasılık. Ruhunuzu olduğu yerde bırakırsınız ve arkanıza bakamazsınız. İçinizde büyüyen tümör tüm vücudunuzu kaplar. Zayıf düşen savunmanızı aşmakta zorlanmayan kanser, saf kötülük ve bencillik tohumlarını büyütmeye başlar. Amansız hastalık, piyasaya sürülen yeni ilaçlar karşısında kendini mutasyona uğratabilme yeteneğine sahip olmakla beraber bedeninizin ürettiği antikorlarıda manipüle edebilme kabiliyeti mevcut. Kısa dönem içerisinde sonuçları ölümcüldür. Daha önce %50’lere varan bu ölüm oranı, yapılan çalışmalar sonucu şimdilik %40’lara inmiş durumda. Bazı klinik deneylerde %38’e kadar düştüğü gözlenmekle birlikte tedavinin 1 Kasım’da insanlar üzerinde denenecek olmasıyla ilgili basında çıkan haberleri mutlaka görmüşsünüzdür.
Böylesine tehlikeli bir enfeksiyonla mücadelede öngörülen yöntemler, kaynağın ilk önce tecrit edilmesiyle başlar. Bütün iletişim yollarının kesilmesiyle izolasyonu sağlanan sıfırıncı hastanın, iğrenç güdülerle bezenmiş düşüncelerini paylaşma ihtimalinin böylece önüne geçilmiş olunur. Her bulaşıcı hastalığın, belirli bir tecrit ve karantina dönemi vardır. Yapmamız gereken, bu süreyi sonsuzluğa yaymak olmalıdır.