SİSTEM… LİDERLERİN İKTİDARI

Abone Ol
Yeni Anayasa’ tartışmasıyla birlikte, ‘sistem’ arayışı da gündeme girdi.
OHAL kapsamında olduğu için, sağlıklı bir ortam diyemeyiz.
Aslında sağlıklı olmayışın nedenlerinden biri de, siyasi partilerin, mevcut yapı ve güçlerini devam ettirmek için, olaya taktik ve politik açıdan bakıp, Milli İrade yani Seçmen’i, teknik olarak doğru bilgilendirmeden uzak davranmasıdır.
Bir şartla evet derim’ (7 Kasım 2016) başlıklı yazımda belirtmiştim.
AKP, 15 yıla yakındır tek başına iktidarını devam ettiriyor. Her seçim öncesi yaptığı ‘taktik’ varyasyonlarla, isim ve yüz eskiliğini bertaraf edip, kazanmayı becerdi.
AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın, bu sefer, parti ve kendi siyasi ömrünü yeniden uzatmak için tuttuğu yol, ‘Başkanlık Sistemi’ adlı Argüman(kanıt) olmuştur.
Aslında, olaya doğru açıdan bakıldığında, ‘sistem arayışı’ Sayın Erdoğan’a bir ‘makam’ arayışı değildir. Zira bu gün, mevcut sistem de(parlamenter) en güçlü adamdır.
Hat ta, rivayet odur ki, ‘Güçlü Başbakan’ stili olan Ahmet Davutoğlu, bu sebeple tasfiye edilmiştir. Sistem, iki güçlü politikacıyı kaldırmamış, çatışmıştır.
Diğer konu, sistem değişikliği… Sayın Erdoğan’dan geldiği için, muhalefet karşı çıkmaktadır. Kafalarda elbette birçok konuda sorun/istifam vardır.
Bunlara geçmeden, CHP ve MHP’yi de bu ‘sistem arayışı’ içinde değerlendirelim.
CHP, ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den bahis etmektedir.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için birçok madde sayılabilir.
Hukuk’un üstünlüğü, baraj’ın aşağı çekilmesi, partiler kanunu vs…
Ancak, en önemlisi, Milletvekillerini parti sultası değil, parti tabanlarının belirlemesidir.
CHP Lideri de; diğer Liderler gibi, kendisini seçecek milletvekili sayısını Parti Sultası’na belirletip, garanti yerlerde sıraya koydurup, geriye kalan sayıyı eğilim, ön seçim, kamuoyu yoklaması gibi taktik uygulamalarla, ‘demokratiklik’ gösterisi yapmaktadır.
‘Demokratiklik’ açısından bakıldığında, Türkiye deki siyasi partilerin hiç biri demokratik değildir. Bu gün AKP’de, MHP’de Milletvekillerini parti sultası kanalıyla belirlemektedir.
Kılıçdaroğlu,‘Başkanlık Sistemi’ ve Erdoğan karşıtlığıyla Liderliğini deruhte etmeye çalışmaktadır. Aslında Başkanlık Sistemi en çok CHP’nin işine gelmektedir.
Zira iki partili bir sistem de CHP mutlaka olacaktır.
Gelelim MHP’ye. MHP, İki partili bir sistemde Yasama da olmayacağını bilmektedir. AKP’nin düştüğü darboğaz’ı iyi kullanıp, seçim de “Meclis’e tutunmanın” yollarını aramaktadır. MHP’nin ve Bahçeli’nin derdi, AKP sayesinde meclise girip, koltuğu idame ettirmektir. Görüntüde bunu başarmıştır. Tuğrul Türkeş’in kulakları çınlasın!
Aslında, tüm partiler: Seçim, Referandum, Başkanlık, Partili Cumhurbaşkanlığı ve Parlamenter Sistem gibi kavram kargaşasında istediğini almaktadır.
Farkında mısınız; ‘Milletvekillerini parti tabanları belirlesin’ diyen var mı?
Başkanlık Sistemi ile Milletvekili seçimleri birlikte olursa, yürütme de ağırlık Başkanın partisine çıkar. Bu durumda “kuvvetler ayrılığı prensibi’ nice olur” diyen?
Başkan, başkanlık kararnamesini, Ülkeyi yönetme şartlarını kendi belirlerse, muhalefet ne işe yarar’ diyen?
Peki, bu şartlarda, Devlet’in üzerinde yükseleceği ‘Hukuk Sistemi’nin: ‘Yürütme’nin etkisine girmeyeceğini iddia edebilen var mı?
Milletvekili’nden Bakan olmasa bile, Parti Sultası’nın belirlediği milletvekillerinin oluşturduğu “Parlamento’nun Özgürlüğü” konusunda fikri olan?
Parti Sultası’nın belirlediği milletvekillerinin oluşturduğu komisyonlar, ‘Başkan’ın seçtirdiği bakanlar kurulu’nu(yürütme) nasıl özgürce denetleyecek?
İşsizlik, emeklinin sıkıntısı, ahlaki erozyon PKK, IŞİD, FETÖ ile içeride verilen mücadele Gezi, 17- 25 Aralık, 15 Temmuz kalkışmaları
Sınırlarımızdaki gelişmeler ve hudut ötesi operasyonlar Dünya da Birleşmiş Milletler ve NATO gibi Uluslararası güçlerin çatırdaması
Jeo politik açıdan dünya’ya baktığımız büyük fotoğraf’taki resim oldukça flu.
Bu manzaradan etkilenmeyecek bir toplum katmanı var mı?
Buna, Beşeri Sermayemiz (Üniversitelerimiz, STK’lar ve Basın) dâhil olmak üzere!
SONUÇ:
Bu günden yarına… Sosyal, siyasal, ekonomik ve sportif olaylara; huzurlu, güvenli ve mutlu baktığımız bir saat yok
Sebep ve sonuç ilişkileri konusunda da olayları sağlıklı yorumladığımız vaki değil.
Bi taraf olan bertaraf olur’ düsturuyla, yeterli bilgiden uzak, taraf oluyoruz.
Bu sağlıklı tartışma ve ortak payda da birleşme değil, çatışma ve ötekileştirmeyi getiriyor.
Nüfus, ekonomik kalkınma, bölgesel güç açısından mesafe aldığımız kesin.
Ancak, Milli Takım’ın maçında bile ‘seyirci’ ruhunda olup ‘taraftar’ birlikteliği sağlayamadığımız ortada…
Ülke’yi idare etmeye talip olanların ‘samimi’ olarak ‘yarınlar bizim’ demesi şarttır.
Yarınlar bizimden kasıt; koltuk ve iktidar değil, ülkenin geleceği düşüncesi olmalıdır.
Koltuk ve şahsi ihtirasların neye mal olduğunu görmek için, Anayasa ile tanıştığımız 140 yıllık tarihe bakmak yeter. 140 yıllık tarih içinde tam 76 yıl kesintiye uğramış demokrasimiz.
Bu geriye kalan 64 yılın da sistemin yerleştiği ve güzel işlediği anlamına gelmiyor.