Tabir caizse; kümese tilkiler girecek… Tüm bilgi ve belgeler ortalığa saçılacaktı.
Zaten tüm iyi şeylere rağmen (okul, yol, tünel, havaalanı, köprü, kanal, hastane vs.) 13 yılın bir ataleti (yorgunluğu) vardı iktidar üstünde.
‘Çözüm süreci’ genel de tasvip görmüyordu.
3 Y(Yasaklar, yolsuzluk, yoksulluk) üzerine kurulu başlayan güzel günler, giderek bozuldu. ‘Yasaklar’ konusunda alınan mesafeye inat; yolsuzluk ve yoksulluk konularında gelişmeler, aleyhte tezahürata dönüştü.
Gezi olayları, bu karambol de Çapulcuların yaptığı bir ‘kalkışma’ idi. Vandal ve Andavallar; bahaneler ardına sığınıp, halkın psikolojisini, ülkenin ekonomisini bozdular.
17- 25 Aralık (Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması)olayları ise ‘fırsat-ı ganimet’ bilen muhalefeti örgütledi.
‘Paralel yapı’nın da hükümet aleyhinde tezahürata katılması, muhalefeti güçlendirdi.
Bir ‘Bakan’ın milyonlarca liralık saat alması, bir Bakan’ın ‘Ben istifa etmem’ demesi muhalefet için ‘Öküz altında buzağı’dan farksızdı.
İşsizlik sıkıntı, emekli darda, uyuşturucu sorun, mülteci sorunu kafa karıştırıyor, refah seviyesi ivme kaybediyordu.
Yerleşik düzen ve bürokrasi’ye karşı çıkışla iktidara taşınan AKP maalesef , Merkezi Atamanın temsilcileri(bürokrasi) ve parti yöneticilerinin ‘yerleşik yapı’ya dönüşmesiyle tabanını törpülemeye başlamıştı...
Bu atmosfer de gidilen seçimde, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi, ancak; Başkanlık Sistemi’ne geçiş için yeterli çoğunluğu alamadı.
Bu sonuç da: Muhalefet’in her çeşidini (yurt içi ve yurt dışı) gaza getirdi. Umutlarını pekiştirdi, en azından ‘mübarek koalisyon’ için birleştirdi.
Bu ‘ahval ve şerait içinde’ genel seçim(7 Haziran) yapıldı.
MUHALEFET LÜKSÜ
7 Haziran seçimlerinde Milli İrade (seçmen), tek başına hükümet olmasının yolunu kesip, AKP’ye ‘DUR’ muhalefete de ‘iktidar ol, hükümeti KUR’ dedi.
Ancak, iktidar olmak suretiyle, millete hizmet etmek şuuru olan siyasetten uzak muhalefet parti liderleri, bu fırsatı adeta tepti.
Hükümet kuramadıkları gibi, seçim hükümetine gir(e)medi, Seçim Hükümetini de engelleyemediler.
Bu onların( Kılıçdaroğlu ve Bahçeli) ‘millete hizmet’ değil, ‘Parti küçük olsun, benim olsun’ kafası taşıdıklarının en bariz göstergesi oldu.
Muhalefet lüksü içinde yaşamak ve her gün kameralar karşısında gerdan kıvırıp bel bükmek…
Vekil listelerini keyfe keder belirleyip, istemediklerini dışarıda bırakıp, egolarını tatmin etmek…
Dünya’nın gözü önünde cereyan eden bu olay, Türkiyeli seçmeni adeta şoke etti.
Sonuçta: AKP’lilerin hayreti, mutluluğa; muhalefet çeşitlerinin hayreti ise hüsrana döndü.
KÜRT, ARAP ve TÜRKMEN
Milli İrade’nin 7 Haziran da yetki verdiği muhalefet’in, bu görevden kaçması, seçmeni 1 Kasım öncesi yeniden düşünmeye sevk etti.
Kandil’in Türkiye Şubesi, isim değiştirip ‘halklar’ edebiyatına geçmesine rağmen, Türkiye Partisi olamamış; üstüne üstlük, “terör’ün Payandası” olmuştu.
Düşünün… % 80 oy aldıkları Cizre’de, % 20’ye tahammül edilememiş, PKK’lı olmayan Kürt, Arap ve Türkmenler kovulmaya çalışılmıştır.
Bu: HDP’nin derdinin, Kürtlerin sorunlarına çözüm aramak değil, Ülke’yi bölmek isteyenleri kollamak olduğunun açık göstergesidir.
Kısacası, PKK’nın bir Kürt sorunu, Kürtlerinde bir PKK sorunu olduğu gerçek…
Kandil’in Meclis şubesi durumundaki HDP’nin uzantıları: PKK ve PYD, YPG Kürtlerin huzurunu bozmaktadır. Sandıktan çıkmalarına rağmen, sorunları mecliste çözmeye çalışmamış, dış mihrakların desteğinde silahlar devreye sokulmuştur.
Amaç; Türkiye’nin kimyasını, huzurunu bozup, ülkeyi küçük düşürüp, yabancı mihraklarla bölmeye çalışmaktır.
Örnek: Saddam’ın Irak’ı… Şimdilik ikiye bölündü. İç savaş devam ediyor.
Örnek: Esat’ın Suriye’si… Kan gölüne döndü. Halk, Avrupa Ülkelerine kaçabilmek için yollarda, denizlerde telef oluyor…
Netice: HDP’nin Türkiye’den oy isteme şansı hiç yok. Değil Türklerden; Kürt, Arap ve Türkmenlerden de yok…
İKTİDAR HEDEFİ YOK
Ana Muhalefet durumundaki CHP lideri Kılıçdaroğlu,1 Kasım seçimlerinde 150 Milletvekili alabileceklerini söylüyor. Bu CHP’nin tek başına iktidar olmayacağını gösteriyor.
Yani, CHP’nin hedefi iktidar olmak değil.
MHP ise Kamuoyunda karşılığı olan ve parti içinde saygınlığı olan siyasetçilerini birer birer dışlıyor. Ali Uzunırmak, Sinan Ogan, Tuğrul Türkeş, Meral Akşener…
Bunu iki şekilde okuyabiliriz. 1) MHP’nin İktidar hedefi olmadığının bir göstergesi…
2)Bölgelerinde oy karşılığı olan bu politikacıları dışlayıp, AKP’ye yandan çarklı destek olmak.
Böylece, bu gün anketlerde görülen % 44 oy oranı, % 45’e taşınır ve AKP tek başına iktidar olur.
SONUÇ:
CHP ve MHP Türkiye Partisi olamayış yanında, İktidar hedef ve hevesini ortaya koymamış.
7 Haziran seçimi sonrası, kendilerine altın tepside sunulan ‘Koalisyon’ şeklinde iktidarı itmişlerdir. Yani, halk(seçmen) nezdinde 7 Haziran da aldıkları güven ve itimadı yok etmişlerdir.
AKP ise ‘halkı yorduğu’ konuları dillendirip, yeni kadro ile yola devam edeceğini, yanlış ve eksiklerinin farkında olduğunu söylemiştir. Artı, muhalefet’i taklit etmekten kaçmamış, dar gelirli için ‘bol keseden dağıtmayı’ gündemine sokmuştur.
Önümüzde kısa bir süre var.
Görülen odur ki; AKP’nin taktiği tutmaktadır. Propagandalarda gözüken ‘iki partili sisteme’ gidiş, sandıktan da çıkacak gibidir. Yani, AKP ve CHP’nin oyları artacak, Hayırcı MHP ile Kandil’in Meclis şubesi HDP’nin oyları düşecektir.
7 Haziran seçimleri öncesi, ‘HDP barajı aşar mı?’ tartışılıyordu. Bu gün ‘AKP tek başına gelir mi?’ tartışılıyor.
7 Haziran sonrası baraj % 3’e düşmüştü. 1 Kasım seçimlerinden sonra, anlaşılan odur ki, küsurat partileri toplam da % 1 gibi oy ile travma (sarsıntı) yaşayacaklar ve barajı daha aşağı çekeceklerdir.