Benim gibi düşünmeyen, benim gibi algılayamayan dolaşmasın ayakaltında ve hatta gebersin gitsin düşüncesinin egemenliğini ilan ettiği bu günlerde, kendimden korkar oldum vallahi.
Zaten üç kuruşluk aklım var benim, daraltmayın beni, insan şifresi çözmekten gına geldi, geldi de ne mümkün, tam tersine kendime düğümleniyorum iyimi? Akıl kıt olunca bocalıyorum ne yaparsın. Ama bir yerden kısınca diğer yerden bonkör davranmış kodlarımı yükleyen. Akıl üç kuruşluk olsa da duygusal zekâ Einstein kıvamında idare edip gidiyorum.
Haddini bilmek ne güzel bir şeymiş yahu su serpildi içime birden. Ah keşke şu beş kuruşluk akıllarıyla övünenler onlar da su serpebilseler yüreklerine. Böyleleriyle yüz yüze getirmesin kader beni, kaç kuruşlar acaba diye içimden düşünüyorum da. Düşünmekle kalmıyor, düştükleri durumlara tanıklık edince, mecburen ikilemde kalıyorum, kıyaslama yapıyorum, kendim gibi mi düşüneyim, yoksa kendini çoban sayanların sürüsüne mi gireyim bilemedim.
Ama rahmetli babamdan bana miras kalan en büyük en kıymetli değerdir, özgürlük, bağımsızlık, kendi kendinin efendisi olabilmek ve her zaman doğru bildiğinden ziyade, doğrudan şaşmamak. Babama saygımdan devam bildiğim yolda.. Öyle beş kuruşluk akıllarıyla övünenlerin benim üç kuruşluk aklımla başa çıkabildiklerini de görmedim henüz. Mesele malum olduğunuz üzere, ucuz bi mesele kuruşluk değerden.
Ya hu, bu çok bilmişler, ahkam kesenler öküz altında buzağı arayanlar, liralık değerlerde akıla vakıf olsalardı şayet, işte o zaman, aman aman Allah korusun, o zaman görürdük Hanyayı Konyayı.
Elimiz dilimiz ne kadar uzağa uzanırsa o kadar çok zafer kazanmış addediyoruz kendimizi. Kötü söz sahibinindir gerçeği, kötü söz zaferdir yaptırımına boyun eğiyor günümüz koşullarında.
Birileri böyle istiyor diye vazgeçilir mi hiç, iyilikten, güzellikten, sevgiden.
Her şeyi belgeleriyle ortaya döküyoruz, üstüne birde zaferimizi ilan ediyoruz, yaşasın kötülük diyoruz da bir türlü ne hikmetse insan olduğumuzu belgeleyemiyoruz. Yoksa biz insan olduğumuzdan emin değil miyiz, nasıl olur? Yoksa biz aman Allah’ım hayvan mıyız?
Bilmediğin sularda yüzmeyeceksin derler, köpekbalıkları hep pusuda çünkü. Ama suya sabuna dokunmak adetten olunca, köpek balıklarına rağmen ara sırada olsa açılıyorsunuz engin sulara. Bildiğini birilerini mundar etmeden madara etmeden de söyleyebilme sanatını öğretiyor yaşamak zorunda kaldığınız çifte standartlılık size.
Çok kıyı dolaşıyor da olsanız, suyun içinde veriyorsunuz savaşınızı. Lakin leşler hep karada koku yayıyor ve kokuşuyor.
Oysa birbirini sevebilen hayvanlardan olabilseydik, azıcık da olsa, kardeşlik ve hoşgörü kavramlarını öğrenebilseydik, birbirimize bok atmayı bırakır, şu mecburi hizmete tabi tutulduğumuz ölüme hizmetimizi gereği gibi tamamlardık.
Hadi gençler neyse, onlar daha sıfır kuruş aklı olanlar, kuruşun üzerinde olduğunu iddia edenlerin daha sükûnetli ve daha anlayışlı olmasını bekliyorum, çünkü bir ayak çukurda tanımlaması geçmiş zamanı en iyi anlatan tabir.
Bakın nasıl maddesel düşüncelere sardık, akılı bile paraya bağladık, onun bile pahalı olanına özentimiz.
Yok yok ben iyiyim böyle, her şeyin azı karar, çoğu sizin olsun, ben üç kuruşumla idare eder giderim, hem ucuz ya kimsenin gözü de kalmaz!
Nereye gidiyoruz ey ahali, birbirimize olan bu tahammülsüzlüğümüz ne böyle , bizim gibi düşünmeyeni yok saymanın kime ne gibi bir faydası olur ki?
Çok şey bilmek, çok yanılmakla eşdeğermiş, az şey bilip çok konuşmakta iyi bir şey değilmiş. Bura da en iyi bilinmesi gereken şey, kişinin kendisini bilmesi.
Sevmek en büyük nimetse şayet, daha küçüğüne razı gelmek en başından kaybetmek demek.