Son komünist

Abone Ol

Günün yorulmaya başlayan saatlerinde, internet gazetelerinden birinde tesadüfen gördüğüm bir haber ince bir sızı olarak yayıldı içime… Ekrana iri puntolarla yayılan başlıkta, “Rasih Nuri İleri yaşamını yitirdi” yazıyordu. Durup derin bir nefes aldım önce… İçinde inanç ve onurla abideleşmiş yüzlerin bulunduğu ışıklı bir galeride, uzun bir yolculuğa çıktım daha sonra da… Kimler yoktu ki bu galeride… Tarih sırasına koyarsak Marat (İsmail Bilen) en başta geliyordu elbette… Eylül karanlığının olanca vahşetiyle hüküm sürdüğü 1983 yılında, Bizim Radyo’nun cızırtıları arasından aldık ölüm haberini… Yoldaşları hınzırca bir yöntemle Hürriyet Gazetesi’nde ölüm ilanı yayımlamış, Sıkıyönetim Komutanlığı da gazeteyi kapatmıştı.

Ruhi Su geldi aklıma daha sonra… Yaşarken bir kez bile konserini izleyemediğim koca çınarı son yolculuğuna uğurlamak da nasip olmadı. Hiç unutmuyorum, 12 Eylül sonrası sosyalistleri ilk kez bir araya getiren o cenazede, şimdi kendisi de yıldızlara ağan Aziz Nesin muhteşem bir konuşma yapmış, tedavi olması için yurtdışına çıkış izni vermeyen cuntayı eleştirerek, “…Sesi güzel, işi güzel, kendi güzel, içi güzel bir insanı yitirdik. Kendisinden geriye dünyamızda durmadan su gibi akacak güzellikler kaldı. Şeyh Galip´in Nefi için söylediği (Eyvah ki, bir çorak vadide akıp gitmişsin) dizesindeki gibi, Ruhi Su da çorak yönetimlerin çölünde akıp gitti.”  demişti… Korkunun dağları beklediği günlerdi…

ZONGULDAK’TA AĞIRLADIK

Sosyalist mücadelenin gül yüzlü önderi Behice Boran’la da tanışma imkânım olmadı ne yazık ki ama son yolculuğunda akan insan selinin içinde büyük bir onurla aldım yerimi… On binlerle birlikte asker, polis barikatlarını aşa aşa Şişli’den Zincirlikuyu’ya kadar uzun bir yürüyüş yaptık. O gün icat edilen tempolu alkış, slogandan daha etkili bir tepki biçimine dönüştü daha sonra… Sonraki süreçte savaşsız, sömürüsüz bir dünya idealinin yaşayan tüm ulu çınarları ile yolumuz hep kesişti bir şekilde… Birçoğunu çeşitli vesilelerle Zonguldak’ta ağırlama olanağım oldu… Komünizm idealini cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze taşıyan Boz Mehmet (Mehmet Bozışık), Şoför İdris (İdris Erdinç), Zihni Anadol, Şahabettin Bakırsan, Sadun Aren, Nihat Sargın gibi isimlerle birçok anı biriktirdim…

Önceki günü 94 yaşında doğaya koşan Rasih Nuri İleri’yi de bu yıllarda tanıdım. Gün’de, Yeni Açılım’da yazılarını okuyor, ismini sıklıkla duyuyordum da, elini sıkabilmek, ancak 80’li yılların sonlarında nasip olabildi… Türkiye İşçi Partisi ile Türkiye Komünist Partisi birleşerek Türkiye Birleşik Komünist Partisi’ni oluşturmuştu. Ben TBKP’nin en genç il başkanı, o da en yaşlı üyelerinden biriydi. İnanılmayacak kadar eski zamanları, aklın almayacağı bir berraklıkla anlatıyordu bizlere… O entelektüel düzeyi son derece yüksek bir aydındı aynı zamanda… Nerdeyse yaşımız kadar kitap yazmış, pek çok çeviriye de imza atmıştı…

SIKI BİR ARŞİVCİYDİ

1988 ya da 89’da, Adımlar Gazetesi’nin Zonguldak bürosunun açılışına davet ettik kendisini. Şoför İdris ve Boz Mehmet ile birlikte geldi, iki gün de konuğumuz oldu… Burada bir de konuşma yaptı hatta… Olanak bulup kayıt altına alamadığımız için hiçbir iz kalmadı ne yazık ki o konuşmalardan… Hiç unutmuyorum, Cengiz Ömer Altınok’un evindeki akşam yemeğinde Şoför İdris’le küçük bir de gerilim yaşanmıştı… Detaylarını anımsamıyorum şimdi, tarihten bir olayı tartışırken anlaşmazlığa düşmüşler, ömrü çile çekmekle geçen Şoför İdris, münevverliğinin arkasına gizlenerek mücadeleden kaçmakla suçlamıştı İleri’yi… O, her zamanki nezaketiyle tebessüm etmişti yalnızca… Yanlış anımsamıyorsam Boz Mehmet de İleri’nin safındaydı…

TBKP yıllarında oğlu Mustafa Suphi İleri ile de tanıştım… Babasına göre daha iddialı bir isimdi Mustafa Suphi… Ne yazık ki, onu, derin bir üzüntüye sevk ederek genç yaşta vefat etti.  Kütüphanesi ve arşivi çok ünlüydü saflarımızda. Sıkı bir arşivci olduğu söylenirdi. Cemal Süreya, onun için, “Türkiye’de bir devrim olsa, bilin ki o, devrimin en coşkulu anında ilk bildirgenin kopyasını ele geçirmeye çalışıyordur” demişti hatta… Sosyalizmin bu uzun soluklu koşucusu bizi bir parça mahzun bırakarak, ağdı gitti yoldaşlarının arasına… Haddimi aşıp siyaset tartışmaya kalksam pek çoğuyla anlaşmam mümkün değil belki de ama isimlerini anınca nasıl da ışıyor içim… Güle güle son komünist… Oğlundan çalınan ömür, kavgamızın son çınarı Vedat Türkali’ye kalır umarım… Bin yıl yaşasın bilge çınarımız… Yaşasın ve yazsın…