Bir çok sel baskınları ile adı anılan Filyos ırmağını konu alan Yazar Sadi Uyar, Dünya su gününde Filyos Vadisini yazdı.
İŞTE O YAZI:
Dünyanın dört bir yanında, suyun kıyısında soluklanan tüm canlara…
Bugün size bir nehrin öyküsünü anlatacağım…
Köroğlu Dağları, Bolu Dağları ve Yağışlı Ilgaz dağlarından beslenen, her bölümünün ayrı bir adı bulunan Karadeniz’e gelin verdiği soylu güzellerden birinin öyküsüdür bu…
Aslında bizim öykümüz…
Filyos ırmağı…
Gökçebey’de Karahisarlık (karasalih) eteklerine ayağını uzattığı Ilgaz Dağı’nın koynundan doğan derelerin birleşmesiyle oluşan Filyos, 228 kilometrelik bir yolculuğun ardından Filyos limanında Karadeniz’le buluşur…
Ilgaz dağlarının soylu güzeli dedik ya, aslında çılgınlıkta da üstüne yoktur Filyos ırmağının.
Ilgaz dağların koynundan fırlayıp bir koşu Karasalih’e, Gökçebey’de geniş bir vadiye uzanıp sırlara karışır.
ArdındanKuzeye doğru akıp kadim sevdalısı Bolu su ile buluşur, tekrara Filyos ırmağı adını alıp en güzel vadilerinden birinde akar durur…
Antik dönemlerden beri onlarca insan topluluğu için Filyos ırmağı ilahi bir sudur. Dağların arasından, Yenice’den geçip Kayadibi’nden Gökçebey düzlüğüne ulaştığında hızı kesilerek kıvrım kıvrım bükülür, iki sevgilinin coşkun akışıyla birlikte süren kıvrak dansın yerini dingin bir vals alır…
Ilgaz ve Bolu’nun koynundan çıkıp gelen onlarca irili ufaklı derenin ormanların yamaçlarından indirip getirdiği organik madde, düzlüğe inince ovada bir kudret helvasına dönüşür.
Koyu kızıl, kestane, kahverengi, alüvyonal, zengin orman toprakları, burada tarihin akışını belirleyen yazgıya dönüşür…
Binlerce yıldır Anadolu’da kurulmuş ne kadar uygarlık varsa hepsinin öyküsü su ile başlar, su ile biter…
Paphlagonia’nın Olgassys (Ilgaz) doğan soylu ve vahşi kızı Billaios ( Filyos) ırmağı, tanrıların dağı Paphlagonia dağlarını aşıp düze inince kıyısında uygarlıklar kurulmasına izin verdi.
Coğrafyanın üretimi, üretimin insanı, insanın kültürü, kültürün inancı belirlediği bu topraklarda kurulmuş en güzel yerlerden biri Billaios ( Filyos) ırmağı Karadeniz’e ulaşmadan önce süzülerek soluklandığı son dönemeçte kuruldu…
Tios- Teion…
Billaios ( Filyos) ırmağının Karadeniz’e dökülen kıyısında kurulan bu görkemli kentin bilinen geçmişi, günümüzden yaklaşık 5 bin yıl öncesine uzanır.
Ancak antik çağda Herakleia Pontike (Karadeniz Ereğli) ve Amastris (Amasra) arasındaki antik yolun önemli duraklarından biri olan Teion (Filyos) en görkemli dönemini İ. Ö. 69. ve İ.S.II. yüzyıllar arasında yaşar.
Filyos, Çaycuma ve Gökçebey( Tefen)de içinde yer aldığı bereketli ovanın adı, antik çağda Filyos nehrinin adı olan Billaios’la bir anılıyordu. Billaios, yani Filyos ırmağı Teion (Filyos) orada olmasının en önemli nedeniydi. Bu yüzden Tioslular, kendilerine yaşam kaynağı olan Billaios (Filyos) ırmağını kutsadılar ve Billaios adından bir ırmak tanrısına ibadet ettiler.
Yeryüzünün en büyüleyici vadisinde, nehir tanrısının kutsadığı sular dolaşıyor, insanlara hem yaşam, hem serinlik hem de ilham veriyordu.
Irmak tanrısı Billaios adına sikkeler basılıyor ve Şarap Tanrısı Dionysos ileIrmak Tanrıları Billaios ve Sardon birlikte betimlenmiş olup, sikkenin üzerinde üzüm salkımı, buğday başağı ve gemi pruvası görülmektedir.
Bu da hem bu ürünlerin bu bölgede yetiştirildiğine, hem de söz konusu ırmakların bu ürünlerin taşınmasında bir yol olarak kullanıldığını düşündürmektedir.
Filyos nehrinin yaşam verdiği vadi bölgesi, binlerce yıl insanlığın da yaşama tutunduğu bir yer oldu…
Günler günleri kovaladı, suların kutsandığı zamanlar, yerini paranın kutsandığı zamanlara bıraktı…
Artık sular kendi istediği gibi değil, onun sırtından sadece para kazanmak, daha lüks arabalara binmek, daha gösterişli konutlarda yaşamak, herkesten özel kıyafetler giymek isteyen insanların istediği gibi akacaktı…
Artık suların tanrı olduğu zamanlar geçmiş, insanların tanrı olmak istediği zamanlar yaşanıyordu.
Milyonlarca yıldır fırtınadan, sudan, kayadan korkarak yaşayan insan, ilkel benliğinin derinlerinden bir türlü atamadığı intikam duygusuyla yeryüzünü fethe çıkmıştı.
İşe önce nehirlerden başladı…
Fiziki coğrafyanın, zamanın hiçbir döneminde bunca tahribe uğratılmadığı Anadolu topraklarının, tanrılar yaratan, kentler inşa ettiren, inançları ve kültürleri besleyen, yaşam kaynağı nehirleri birer betonla kaplanarak adeta su kanallarına dönüştürülürken, biyolojik yaşamın devamı için en önemli alanlar da bıçakla kesilir gibi yok ediliyordu.
Filyos nehri , Anadolu nehirleri arasında bu yıkımdan payına düşeni en ağır biçimde alan su kaynaklarından biri oldu…
Nehir yatakları suyun evidir ve bugün evinde oturmuyor olması onun evini terk ettiği anlamına gelmez. Bir gün, siz onun evini işgal ettiğiniz günlerden bir gün, evini ve sevdiğini özleyen su büyük bir coşkunlukla akar gelir ve yatağında ne varsa siler süpürür.
Bu yüzden bu toprakların en büyük ustası sudur ve son sözü hep su söyler.
HABER MERKEZİ