SOYKIRIM TEZİ VE KARŞI KOYUŞ (I) Kim Aslında Ne İstiyor?

Abone Ol

Ülkemize karşı uygulanan en kapsamlı dış baskılardan birisi Ermeni soykırım tezidir. Tarihten günümüze, Ermeni savunuculuğu; emperyalizmin Türk yurduna karşı uygulamak istediği planların başarısı için sürekli gündemde tutulmaktadır. Emperyalist Batı ülkelerinin, Osmanlının som dönemlerinde Anadolu içinden bir müttefik yaratma ve onları silahlandırarak kullanma çabaları ön plana çıkmaktadır. Rusya, İngiltere, Fransa ve hatta Almanya arasında, işbirlikçi topluluk olarak Ermenileri kendi yanına çekme yarışı yapılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sürecinde, İttifak Devletleri arasında Osmanlıyı parçalanma ve paylaşma planının başarıya ulaştığı düşünüldüğü bir anda, bu plan Kurtuluş Savaşıyla çökertilmiştir.
 

İsmet İnönü, Lozan görüşmeleri sırasında Ankara’ya çektiği telgrafta ABD’li misyonerlerin desteğindeki lobici Ermenilerin Lozan’a çıkarma yaptığını aktarmaktadır. Lozan’da özellikle ABD’nin Ermenilerden yana baskılarına karşı Ankara’dan verilen yönerge, “hiçbir ödün verilmemesi; Ermeni isteklerinin Lozan barışının anahtarı yapılmaması yönündedir. Görüşmeler sırasında Batı’nın bu konu üzerinde neden bu denli durduğunu; onların kilit konusunun da Ermeni hakları olup olmadığını araştıran İnönü’ye verilen yanıt çok çarpıcıdır. Bir İngiliz Diplomat; “İsmet Paşa!İsmet Paşa! Senelerce çok şeyler söyledik, çok sözler verdik. Bütün Dünyada (Ermeni konusunda) çok taahhüt altına girdik. Şimdi bunlara son verirken, bu kadar merasim yapılmasını neden yadırgıyorsunuz?” diyecektir.([1])
 

ABD Lozan’a azınlıkların koruyucu gücü rolünde, gözlemci statüsünde katıldı. Lozan’da, aç yoksul savaşan Türkler karşısında mağlup tarafın temsilcisi olarak masada oturan İngiltere’den emperyalizmin temsilciliğini de büyük oranda devralma hazırlığındaydı. Azınlıklar ve manda altına alınarak azınlık statüsüne düşürülmek istenen Türkler dahil, Ortadoğu ve Anadolu’ya gösterilen ilgi 21.yy (bu günler) için hazırlık amacına yönelikti. Lozan sonrasında da Batılı ülkeler Ermenilerden ilgisini hiç eksik etmediler; sürekli bir dayanışma örneği sergilendiler.
ABD, 1923 yılından 1927 yılına değin Lozan Anlaşması’nı; yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni (Türkiye’nin toprak bütünlüğünü, siyasal ve ekonomik tam bağımsızlığını, egemenliğini) tanımadı. 18 Ocak 1927’de Lozan Barış Antlaşması’nı onaylamak üzere ABD Senatosu’nda görüşme başlatıldı. Yapılan oylamada Lozan Barış Anlaşması’nın onayı yeterli çoğunluğu sağlayamadı ve reddedilmiş sayıldı. Türkiye ile bütün ilişkiler çok uzun süre ticari düzenlemeler üzerinden yürütüldü. ABD’nin sıcak Ermeni ilgisi bugün de aynen sürmektedir.

Dünyada emperyalist bir rol oynamak isteyen ülke veya birliklerin ilgi alanı Ortadoğu ve Avrasya’dır. Bu iki stratejik bölgenin kilit ülkesi ise Türkiye’dir. Ortadoğu coğrafyasında azınlık yaratmak ve o azınlıkları emperyal amaçlar için kullanmak ve sonunda her koşulda kaldırıp kenara atmak Batılıların tarihsel gel-gitsel stratejileridir.
 

AB’de, azınlıklar konusu ile çok eskiden beri yakından ilgilenmektedir. Ülkemizin bölgesel güç olma potansiyelini engellemek, kendi içinde sorunlarla elini kolunu bağlamak; güçsüz bir anında da çökertmek, Batı’nın tarihsel belleğinden silinmeyen eskinin stratejik kodlarıdır. AB organlarında soykırım konusunda; 1987, 2000, 2002, 2004 ve 2005 yıllarında; önemli kararlar alınmıştır. Bu kararları, kendi kendini mahkûm ettirircesine Türkiye’ye benimsetme çalışmaları tüm AB ilerleme belgelerinde önümüze konulmaktadır. Bir örneğinde ise çok alttan alan bir ses tonu sergilenerek yeni bir oyunun sahnesi açılmaktadır. 15 Kasım 2000 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen kararda; “Avrupa Parlamentosu Türk hükümetini ve TBMM’yi Türk toplumunun önemli bir kesimini oluşturan Ermeni azınlığa desteği artırmayı ve bu çerçevede modern Türk devletinin kurulmasından önce Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımı resmen tanımaya davet eder” denilmektedir. Bu ses tonunun, sonraki yıllarda değiştiği, giderek sertleştiği görülecektir.
 

Soykırım tezi tüm ABD eyaletleri, AB parlamentolarında kabul edildikten sonra, başka bir 24 Nisan’da BM Genel Kurulu’ndan geçirilmek istenmektedir. O zaman bu karar hukuki sonuçlar doğuracak nitelikte bir karar olacaktır. Türkiye’nin önce mahkûm edilmesi, giderek çevrimi daraltarak mahkûmiyetin BM Genel Kurulu’nda onaylatılması ve arkasından tüm dünya ölçeğinde ülkelere yaptırım uygulama yönünde baskılara başvurulması..

Peki, Türkiye Ne Yapıyor?

Bütün emperyalist ülkeler, soykırım tasarılarını parlamentolarından geçirerek uslumuzu mahkûm etme yolunda adımlar atmaktadırlar. Bu girişimlere karşı ülkemizin aldığı kalıcı bir tutum yoktur. Alınan önlemler geçici ve yapılan açıklamalar güncel tepkilere dayanmaktadır. Dahası önlem olarak ortaya konulan politikalar aynı zamanda da yüz kızartıcıdır. Yalnızca günümüzde işbaşında bulunan yönetsel kadrolar değil, AKP iktidarı da dahil olmak üzere;, Ermeni Soykırım iddiası gündeme geldiği dönemlerde görevde olan tüm siyasal oluşumların yönetsel kadroları benzer tutum sergilemişlerdir. Ermeni soykırım tasarılarını gündeme alan ülkelere rüşvet (ihale) vererek engelleme çabası dışında yapılan hiçbir tavır konulamamıştır. Ermeni soykırım tasarısını parlamentosuna sunma girişimi başlatan bütün ülkeler, Türk ulusunun zararına bir şeyler kaparak girişimine bir süre ara vermişlerdir. Her yıl Nisan ayı geldiğinde, yönetenlerimiz ve diğer siyasal kadrolarımızdan oluşan temsilcilerimiz Fransa ve ABD yollarına dökülmüşlerdir. Bizimkilerin lobicilik dediği, Nisan ayı gelince girişim başlatan ülkeye doğru yol alırken, “bu kez ne verirsek bu girişimi engelleriz?” düşüncesine, hesabına dayanmaktadır. Ulusumuzu soykırımla suçlayan devletlere karşı alınması gereken kalıcı başka bir önlem alınmamıştır. Bu konuda soykırım tezini gündeme getirmemiş olan diğer Batı ülkelerinin parlamenterlerini önceden aydınlatıcı bir etkinlikler yapılmamaktadır. Ortaya çıkan girişimler karşısında, karşı önlem olarak “vererek kurtulmayı” politik bir duruş olarak gören zihniyetlerin varlığı emperyalist, şirketler ve siyasal odaklarca çok iyi değerlendirilmektedir. Aşağıda bazı örneklerinde anlatıldığı gibi ülkemiz sürekli haraca kesilmiştir. Üstelik ihale vererek kalıcı hiçbir sonuç da alınamamıştır. Soykırım tasarıları geçici olarak engellenmiş, iktidarlar dönemi için o gün kurtarılmıştır; ancak aynı ülkelerin yönetim kadroları tarafından özel çabalarla beklemeye alınan soykırım tasarıları, aynı ülke meclisinde bir süre sonra başka bir siyasal kanadın girişimiyle benimsenmiştir.

Bu konuda sergilenen edilgen tutum halkımızı zarara uğratmanın ötesinde ulusal onurumuzu da ayaklar altına sermektedir. Her gün haraç vererek aynı yöntemlerle aynı yoldan giderseniz, sizden bir şeyler sızdırmak için yolunuzu kesenler çoğalır. Her keresinde, Ermeni soykırım tasarısını gündeme alan ülkelere karşı ekonomik yaptırımlar uygulayacağını ilan eden ülkemiz üç gün sonra olayı unutmaktadır. Olumsuzluklar karşısında, kararlı bir önlem açıklamanın, ancak sonra uygulamaya koymamanın adına şantaj denir.


SÜRECEK..

 

[1] Ermeni Meselesi (I,II) Cumhuriyet Kitap Dizisi, 1998