Bahsedilen işi yapan kişiyle görüştüm, cüzdanımı unutmamamı hatırlatarak "buyurun gelin" dedi. Yalnız 2 gün öncesinden kullandığım tüm ilaçlara ara vermemi istedi. İşte ne olduysa, bu ilaçsız geçen iki günde oldu. Günlük içtiğim 8-10 hapı kesince gördüm ki, sol tarafta hissettiğim sancı ve ağrılar sağ tarafa da sirayet etmişti. Tabiri caizse sürünerek iki kişinin kolunda gittim mekana. Bizi karşılayan adamın dini bütün bir müslüman olduğu, bir yanağında siyah diğerinde beyaz renkte uzamış sakallarından anlaşılıyordu. Bizimle tokalaşmadı. Bu morale ihtiyacım olduğundan belki de "vay be bu halde bile birilerinin abdestini kaçıracak kadar seksiyim" diye düşündüm. Kadın sıfatım dolayısıyla, tedavimi karısının yapacağını söyledi. Sonra biz (biz diyorum çünkü tüm ayak diremelerine rağmen beni yalnız bırakmaya gönlü elvermeyen annem, yengem ve komşulardan oluşan beş kişilik bir ekiple intikal etmiştik oraya) hep karısıyla muhatap olduk. Temizliğine tam not verdik kadının. Evin bir odasını muayenehane gibi düzenlemiş. Kadın önce bilek kısımlarını şaklatarak plastik eldivenleri geçirdi ellerine, sonra türbanını çıkardı, bone ve kağıt gibi bir kumaştan da ameliyat kostümü giydi. Tam "ulen ameliyathanede miyim yoksa" diyecekken güçlü spot ışıkları yerine tavandaki kuşlu avizeyi gördüm. Ha tamam evdeydim. "Ben" dedim "o böcükleri görmek istemiyorum". "Ok" dedi boneli kadın. Yere yaydığı bir naylonun üstüne popomun onda biri kadar minnak bir tabure koydu "otur ve sırtını dön" talimatını verdi. "Bu tabureye popom sığmayacağına göre başımın üstünde amuda mı kalkıcam?" diye sorunca kadın taburenin ölçüsünde sorun olmadığını, söyleyerek cümlenin sonunu, popoma acı bir bakış atarak getirdi. Şaka bir yana "imkansız oturamıyorum, şu ameliyat masası ay pardon yani çekyata uzansam olmaa mı?" diye sordum. Kapıyı aralayıp başını dışarı uzattı ve "Vahap Efendiii" diye kocasına seslenerek olur aldı. Acı içinde uzandım kanepeye. Tenime takılırken çıkardıkları cırt cırt sesleri eşliğinde sülükler sırtıma yerleştirildi. Dile kolay, tam onbir tane. Ulen müzmin ağrım bir yandan, pofuduk yapılarına hiç yakışmayan vampir dişlerin yol açtığı acı bir yandan, dayanamayıp en sonunda ağlamaya başladım. Hayatımda ilk defa acıdan ağladım yemin ederim. 15-20 dk ben yattım sülükler de yattı, zerre hareketlenmediler ama maşallah dişleriyle kesmeye devam ettiler. Kadıncağız baktı olmuyor "Kalkman gerekiyor sanırım" dedi. Kalktım, tabureyi dikkatle ortalayarak (mazallah koordinatları acık şaşırıp da yan filan otursam, bu defa yere düşüp çanağı kırmam işten bile değildi) oturdum, annemin eli elimde. Anne, sakın sen hiç gitme. Ben oturunca, sülükler büyük bir iştahla nihayet başladılar görevlerini ifaya. Bir saat kadar da bu sürdü. Bu aşamada kadıncağız ve bizimkiler sürekli muhabbet halindeydiler. Bir yandan zırlıyor bir yandan kadının söylediklerine kulak kesiliyordum. Sanırım meşgul olduğu bu tedavi işine fazla kaptırmıştı ki, bir doktor edası ve tıp diliyle konuşuyordu. Aynen şöyle cümleler kurduğunu duydum;
"Bir çok komplikasyonlu hasta geldi, ve biz tedavi ettik.."
"Yatay pozisyonda sülükler immobil oluyorlar demek ki"
"Hirudoterapi yani halk dilinde sülük tedavisi, sanıldığı gibi yalnızca, püstül yani çıban, ürtiker yani deri döküntüleri vs gibi hastalıklarda değil artrozdan meniere kadar her alanda faydalı olmaktadır. Araştırmalar devam etmekte ve her gün yeni bir faydası daha ispatlamaktadır. Hirudoterapi kirli kanı vücuttan ihraç etmekle kalmıyor, vücuda bıraktığı salgıdaki, en başta endorfin dediğimiz mutluluk hormonu olmak üzere sayısız enzimlerle hasarlı dokuları onarıyor ve biz de bu konudaki seminerlere düzenli olarak iştirak ederek kendimizi yeniliyoruz."
Vay anasını. Ulen kırk yıllık muhasebeciyim, mesleğimi şöyle allayıp pullayıp satamadım be. İşimi soranlara "Aman ne olsun, evraka dayalı en ruhsuz meslek işte, muhasebeciyim." diyordum salak gibi. Ama bak elin kadını, iki sülük yapıştırıp kendini profesör mertebesine zıplatmış görüyon mu? Bu da bağa ders olsun, Ben de artık işimi soranlara Bilanço Analiz Ordinaryusu, Mali İşler Çözümleme Ombudsmanı filan demezsem ne oliyim. Kısacası, sülükler ilk ebatlarının 25 katına ulaşıp pat pat düştükten sonra, belime, gördüğüm en büyük petlerden bağladı kadın. Biraz kanamanız olacaktır panik yapmayın dedi, yanımıza da her ihtimale karşı bir pet daha verdi. Oradan ayrıldık. Sırtımdaki sıcak sızıntıyı hissederek eve kadar geldim. Evde baktık ki arkamdaki pet kanla dolarak adete küçük bir yastık olmuştu. Annem peti değiştirirken korkuyla "ayy bu ne böyle, ben sana demedim mi yaptırma diye ah benim salak kızım, yazık sana yahu" diyerek her zamanki gibi hem dövdü hem sevdi beni. İkinci petle geçirdiğim gece hayatımdaki en felaket geceydi. Sabah o da yastık kıvamındaydı. Ama ben bu yastığı gördüğüme sevindim çünkü acıdan sabaha çıkmayacağımı düşünmüştüm. 3. petten sonra kanamam durdu. Acım ve ağrılarımsa aynen devam. Bir gram düzelmedim.
Ablam bana "Sen börtü böcekten korkardın nasıl yaptırdın bunu?" diye sorunca "Öyle kötü acı çekiyordum ki, en korktuğum akrep için bile, zehri iyi gelir deseler içlerine dalardım düşünmeden." diye cevapladım. Benim sülük hikayem de bundan ibarettir efendim. Salyasız sümüksüz ve en önemlisi sülüksüz sıhhatli günler dileğiyle KISS ALL OF YOU'nuzu...