İsa Mutlu, “1 Mayıs şehitlerimizi, ülkemizin bağımsızlığı için hayatını veren tüm şehitlerimizi,
maden şehitlerimizi ve iş kazalarında kaybettiğimiz tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. 1 Mayıs, işçilerin ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Bugün, ülkemizin dört bir yanında omuz omuza vererek sesimizi yükseltiyoruz. Zonguldak'tan, Bursa’daki TÜRK-İŞ Mitingi’nde buluşan emekçi kardeşlerimiz başta olmak üzere, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında meydanlarda buluşan kardeşlerimizi selamlıyoruz;
Dünya işçi sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan
1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramını coşkuyla kutlayan tüm dostlarımıza buradan,
Emeğin Başkenti’nden dayanışma duygularımızı gönderiyoruz.
Dünya işçileri ve emekçileri olarak Dünyanın dört bir yanında;
Emperyalist ülkelerin ve onların çok uluslu şirketlerinin dayattığı, insanlık dışı politikalara karşı;
İşgallere, savaşa, sömürüye, zulme karşı; Barış, demokrasi, insan hakları, kardeşlik ve dayanışma için alanlardayız. Bugün burada gün geçtikçe artan sorunlarımızı dile getirmek ve ortak mücadelemizi güçlendirmek için bir aradayız. 1 Mayıs emeğin, alın terinin, barışın, demokrasinin ve güvenli bir gelecek için dayanışmanın, yardımlaşmanın günüdür.
Bugün biz emekçilerin;
Günün şartlarına uygun seviyede eşit ve adil ücret uygulanmasını;
Vergide adaletin sağlanmasını;
Özgürce örgütlenmemize imkan verilmesini; Tüm haklarımızın korunup geliştirilmesini;
Birlik, beraberlik ve dayanışma içinde kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğimizi meydanlarda haykıracağımız gündür.
1 Mayıs’ta gündemimizi; geçim sıkıntısı, yoksulluk, vergide adaletsizlik, sendikasızlaştırma, taşeronlaşma oluşturuyor.
Bunlara dur demek için, sorunların çözümü için 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü, sadece işçi sınıfının ve emekçilerin değil tüm halkımızın meydanlarda buluştuğu ve siyasi iktidarları uyardığı bir gündür. Bugün; işimize, işyerimize, aşımıza, ekmeğimize sahip çıkmanın da ötesinde işsizimize, esnafımıza, köylümüze, çiftçimize ve geleceğimize sahip çıkma günüdür. Artık yeter demek için,
İşsizliğe, yoksulluğa, hayat pahalılığına dur demek için,
İşimize, işyerimize, aşımıza, ekmeğimize sahip çıkmak için,
Ülkemizin ve bölgemizin geleceği için meydanlardayız. Ülkemizin ekonomide yaşadığı sıkıntıya bağlı olarak yüksek oranda devam eden enflasyonla mücadele ile sağlanan ücret artışlarına rağmen, ücretlerin reel değerini düşürmesi işçimizi, emeklimizi dayanılması güç geçim sıkıntısına sokmuştur.
Adil olmayan vergi sistemine bağlı olarak ücretlerden yüksek oranda vergi kesilmesi ile işçi Ocak ayında aldığı ücreti yılın yarısından itibaren alamamaktadır. Yapılan mücadelemize rağmen halan sürmekte olan örgütlenmenin önündeki engeller, kaçak işçi çalıştırılmasını kolaylaştırmaktadır. İş sağlığı ve iş güvenliği şartlarına uygun olmayan ortamlarda çok düşük ücretlerle, çağdaş köle şartlarında işçi çalıştırılması ülkemizin önemli sorunlarından biri olarak devam etmektedir.
Sendikaya üye olmak isteyen işçinin işten çıkartılması neredeyse normal bir uygulama haline gelmiştir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çoğu haklarından mahrum olarak taşeron işçilerin çalıştırılmaya devam edilmesi önemli bir sorun olarak gündemdedir.
Halen ülkemizde kayıt dışı çalıştırılan işçi oranı yüzde 30 seviyelerinde devam etmektedir.
Geçmiş yıllardan beri devam eden işsizlik yapısal sorun haline gelmiştir. Bugün yaşanılan hayat pahalılığının, ekonomik krizin sorumlusu; işçiler, memurlar, emekçiler, emekliler, çiftçiler, esnaf, yani halkımız değildir.
Sorumlusu olmadığımız bir krizin faturasını ödemek istemiyoruz.
Krizin sorumlusu, üretim ekonomisinden vazgeçip tüketime dayalı ithalat ekonomisini destekleyenler ve ülke kaynaklarını değerlendirmeyenlerdir.
Türkiye, ithalatçı politikalardan vazgeçmeli, yerli ve milli kaynaklarını harekete geçirmelidir.
Biz hep üretim ekonomisini savunduk ve yerli kaynaklarımızın değerlendirilmesini istedik.
Bunun için 1 Mayıs’ta meydanlarda krizin faturasını ödemek istemediğimizi yüksek sesle haykırıyoruz. Sorunların çözümü; işçinin, emekçinin, emeklinin geçim sıkıntısını daha da artırmak değildir. Krizin çözümü, üretmek, üretim ekonomisini savunmak,
yerli kaynaklarımızı değerlendirmektir.
Krizin çözümü; istihdam yaratmaktır.
Biz Genel Maden İşçileri Sendikası olarak; 1990 yılından bugüne uyarılarda bulunuyoruz. Türkiye Taşkömürü Kurumu küçülürken,
bazı ocaklarımızı kapatma adımları atılırken,
Kardemir, Erdemir üzerine hesaplar yapılırken ve
özelleştirmeler zorla hayata geçirilirken hep üretim ekonomisini savunduk. TTK küçülürken, Zonguldak göç verirken ve kömür üretimi düşerken Türkiye ekonomik krizlere sürüklendi.
Bizler işimize, ekmeğimize, işyerimize sahip çıkmanın, halkımızın ve Türkiye’nin geleceğine sahip çıkmak olduğunu çok iyi biliyoruz. Biz emekçiler olarak, kuşaklar boyu aktarılan üretim kültürüyle ülkemiz ve milletimiz için ürettik, üretiyoruz ve üretmeye devam edeceğiz. Biz, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin eksiksiz alındığı çalışma şartlarında daha çok üretmek, ülkemize ve milletimize daha çok katkı vermek istiyoruz.
TTK en kısa zamanda norm kadroyla tam kapasite çalışır hale getirilmeli ve üretimi artırılmalıdır.
Ülkemizin yeraltı kaynaklarını tespit eden ve ekonomiye kazandıran Maden Tetkik Arama Kurumumuza sahip çıkılmalı, istihdamı artırılmalı ve desteklenmelidir.
Şimdi sadece madenlerde değil, tarlalarda, bağda-bahçede, fabrikalarda üretimi artırmanın zamanıdır. Biz emeğiyle geçinenler, vergi adaletsizliği ile karşı karşıyayız.
Sadece alınterimizin karşılığı ücretlerimizden ödediğimiz vergiler değil aynı zamanda dolaylı vergiler de geçim sıkıntımızı artırıyor. Biz Ocak ayında aldığımız maaşı Aralık ayında da almak istiyoruz. Gelir vergisinde adaletin sağlanmasını, çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasını istiyoruz” dedi.
Aytaç Öztürk