İŞTE O AÇIKLAMA:
“Hatay Milletvekili Can Atalay, hala özgür ve görevinin başında değil. İkinci kez Anayasa Mahkemesi Can Atalay’ın cezaevinde tutulması, seçilmiş milletvekili olarak tanınmamasını hak ihlali olarak tanımladı. Derhâl serbest bırakılması, hakkında yürütülen davanın durdurulmasına karar verdi. Hakkında Gezi Davası nedeniyle 18 yıl ceza veren yerel mahkeme karara uymayarak dosyasını yargıtaya gönderdi.
Mayıs seçimlerinden sonra yaşananlar elbette, Anayasa, hukuk, evrensel normlarla bağdaşmayan garabet bir durumdur, ancak hukuk alanında ülkede yaşananlar açısında yeni değildir. Anayasa mahkemesinin kararını beğenmeyenler, tıpkı uluslararası anlaşmalarla imza konulmuş AİHM kararlarını tanımadıkları gibi, yürürlüğe sokmamakta; bilinen devlet, hukuk kurallarını işlerine geldiği gibi okumakta, yürütmekte.
Hukuk her zaman egemen sınıfının devlet aygıtının hizmetinde iş gördü. Burjuva egemenliği kendi koyduğu kurallara uymakta tereddüt etmedi. Ancak Erdoğan yönetimi “Başkanlık” düzeninde her şeyi istediği gibi yapıyor; yasa koyuyor, değiştiriyor “yüce mahkeme” dedikleri Anayasa Mahkemesini ve kendi atadıkları yargıçlarının kararını tanımıyor.
Bu keyfiliğin ve hak tanımazlığın, halkın iradesinin çiğnemenin tek cevabı başta Can Atalay’ı milletvekili seçen Hatay halkı olmak üzere tüm Türkiye halklarının demokratik güçlerinin devreye girmesidir. Elbette bu mesele bir milletvekiline sahip çıkmaktan öte ne kendisinin ne partisi TİP’in sorunu olmayıp yarın hiçbir anayasal hakları ve güvencesi olmayacak milyonlarca emekçinin meselesidir, böyle görülmelidir.
Can Atalay’la ilgili bugüne kadar yaşananların yanıtı olarak yapılan açıklamaları, oturma eylemlerini daha da büyüterek bu hukuksuzluğa karşı bütün güçleri birleştirmek daha önem kazanmıştır. Şimdi yapılması gereken Erdoğan’ın başkanlık otoritesinin bu hak gaspı içeren keyfiliğine karşı meclis ve meclis dışında demokratik mücadelenin kitlesel ve ortak şekilde hayata geçirilmesidir. Demokrasi safında olanların sorumluluğu bunu gerektirmektedir.”