ÜSLÛB-ı BEYAN..

Abone Ol

Fransız yazar Buffon, üslup ile ilgili düşüncelerini “ “Üslûp, insanın ta kendisidir”” diye özetler. Bizde ise eskiler  “Üslûb-i beyan ayniyle insan”” diye bu düşünceyi ifade eder. “Neyi, nasıl diyorsan/söylüyorsan sen de aynen öylesin””anlamına geliyor bu deyiş. Üslûp; Kişinin duygu, düşünce ve hayallerini, istek ve dileklerini  “kendine özgü anlatma biçimi”dir. Başka bir anlatımla üslup, kendine özgülük, duyuş, görüş, anlatış, kişisel beğenileri  anlatma amacı ile yine “kişiye özgü ifade ediş”  anlamları da taşır. Özetle “üslup,  kişinin konuşma tarzı ve hareketleri, kişinin iç dünyasının ve karakterinin aynasıdır” anlamına da gelmektedir.  

            Sözlü anlatımda; sözcükleri seçme ve kullanma, vurgulama ve mimikler de işin içine girer. Yazılı anlatımda ise; konu, anlatılan nesneyi, üslup da bunun nasıl anlatıldığını gösterir. Hatta aynı şeyi anlatmak istedikleri halde “üslubun, “alimde başka, cahilde başka””  olduğu  görülür. Çünkü herkes anlatmak istediğini; kendi kültürü, eğitimi, bilgisi, görgüsü içinde, kelime dağarcığına göre kendi anlatım özelliklerini de katarak anlatır. Eskiler bu duruma “”herkes meşrebince ifade ediyor”” derler. Yazım kuralları kadar noktalama işaretlerini kullanış biçimi de yazılı anlatımda etkili olur. Buna göre “kişinin, dili kullanış biçimi ve anlatım özellikleri, onun üslûbunu meydana getirir”, diyebiliriz.

***** 

Türkçemizde üslup sözcüğü için; anlatım tarzı, biçemi, yöntemi, yolu, metodu, tekniği  tanımları da kullanılır. Yine üslup, kişinin yazım tekniği, sözcük seçimi ve cümle kuruluşlarındaki kendine özgülük, görüş, duyuş ve anlatış özelliği olarak da belirtilir. Bunu “Her üslup sahibini bağlar”” diye de söyleyebiliriz. “ “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır”” atasözü, üslubun kişiye özgü olduğunu anlatır. Yazıyı yazı kılan, okuru yazıya bağlayan, yazının tadıdır. 

Üslup ise sözün tadını dilde duyuran çok önemli bir özelliktir. Yazılı ve sözlü anlatımda kişisel özellikleri yansıtan üslubun, toplumsal ilişkilerde de çok büyük önem taşıdığı tartışılmaz bir gerçektir. 

Kimi kişiler de yazdıkları yazılarda veya toplum önüne çıktıklarında üslupları kadar kullandıkları kelimelerin, cümlelerin  anlamları açısından da büyük yanlışlara düşebilirler. Kendilerince doğru şeyler söylediklerini düşünebilirler. Ancak, afrayla-tafrayla kurdukları cümleler, temelsiz-dayanaksız suçlamalar, ben merkezli tavırlar ile inandırıcılıklarını yitirirler,  kendilerini de küçültmüş olurlar ne yazık ki.. 

            Bu durumdaki kişiler; gelecekte o toplumun önüne hangi yüzle çıkacaklarını hesap etmeden, kendilerince bir kazanç sağladıklarını düşünürler. Oysa çoğu kez görülmüştür ki kazın ayağı öyle değildir. Yani gece, dostluk ve muhabbet meclisini dağıtırsanız, böyle gecenin sabahından hayır beklememelisiniz.

*****

            Karşı düşünceleri tartışırken bile üsluba, kullanılan kelimelerin anlamlarına, söyleyiş tarzına da dikkat edilmesinin bilinmesi gerekir. Yarın, hitap ettiklerinizle birbirinizin yüzüne bakamayacağınız söz ve davranışlardan da özenle kaçınmak gerekli değil midir? Toplum önüne çıkan kişilerin olumsuz örnek olmamaları; toplumsal ilişkileri koruyan, geliştiren, asla yıpranmasına izin vermeyen bir davranışta olmaları da akıldan çıkarılmamalı. Ağızlardan çıkanları da kulaklar duymalıdır.

Ne yazık ki son yıllarda  çeşitli kişilerin bir üslup zaafiyeti içinde olduğunun sayısız örneklerini istemeyerek de olsa görmekteyiz.. Eskiler bu tutumda olanlar için de“ “Herkes kendi meşrebince davranır, konuşur”” derler. (Meşrep: huy, davranış, yaratılışta olan nitelik; tutum ve durum, diye tanımlanıyor sözlüklerde). 

*****      

Eskiler, "Gönül deniz, dil sahildir, gönülde ne varsa kıyıya o vurur" derler. Bir insanın insanlığı kişiliği, karakteri, değeri, konuşmasına  ve konuşmasında tercih ettiği üslûba (ifade tarzına) aynıyla yansır. Hani deriz ya, “ “Dervişin fikri ne ise zikri odur”” diye. Aynen öyle. Hayatı algılayış ve yorumlayışınız, sadece dil ile, dile gelenle değil, aynı zamanda haliniz ve  durumunuzla da uyumludur. Bir olayı, bir olguyu, bir düşünceyi, duyguyu, durumu, tanımlama için seçtiğiniz sözler ve ifade ediş biçimi, tarif edilen kadar, tarif edeni de tasvir eder. Hatta içeriğinden, esas özünden sıyrılmış söz  ve  ifade, aslında sahibini de anlatır.  

            Aynı  siyasal ve toplumsal örgütlenme içindeki kişileri, grupları toplum önünde  itelemeğe yaslanan üslup sahiplerinin, dinleyenler ve izleyenlerce  “temelsiz, dayanaksız” ve “ölçüsüz””  şeklinde değerlendirildiğini görüyoruz. “Bir hediyeyi vermedeki tavır ve üslup, hediyeden daha önemlidir”” diye bir söz vardır güzel Türkçemizde, hediye verileni incitmeme, üzmeme, nazik ve kibar olma, anlamlarını içerir. İnsani ilişkileri olduğu kadar  toplumsal değerleri de zedeleyen bu durum, şu önemli uyarıyı yapıyor: Toplum önüne çıkan her kişinin kendine özgü üslubu olsun; ancak bu üslup, ulusal ve toplumsal değerlerin, insani ilişkilerin, kültürün, alınan eğitimin, ahlakın, görgünün, anlayışın, yaşam kurallarının dışında olmasın!..

 Toplum önüne çıkan kişilerin, yöneticilerin, siyasetçilerin, kitle örgütü temsilcilerinin düşünce ve görüşlerini aktarırken, üsluplarına herkesten çok özen gösterme sorumlulukları olduğu da unutulmaması gereken bir gerçektir. Sadece onlar mı? Okuldaki öğretmenden başlayarak, toplum önüne çıkan, tv ekranlarında boy gösteren, yazan, çizen tüm kişilerin de aynı kurala uymaları, özenli  olmaları gerekir. Bu sorumluluk, kişinin kendine olduğu kadar topluma da saygısının bir gereği olarak kabul edilmelidir.