Şimdi eylem vakti. Her şey, herkes kıpır kıpır, tıkır tıkır, şıkır şıkır, vızır vızır.

Hızlı dönüyor dünya.

Telefon elde, televizyon önde, yiyecek ağızda. Ayak kıpır kıpır. Koltukta kedi, halıda köpek, kafeste papağan, kavanozda balık. Ev tıkır tıkır. Kıpır kıpır, vızır vızır sokak. Yaya, araç o yana bu yana... İşe, okula, markete, camiye... Kalın bastonlu az gören dede koşar adım. Koşmayan kalır. Gidilen yer de yok aslında. Her yer başlangıç.

Eylemli dilenci, market kapısından cami önüne, güneş çıkınca parka. Gidişte kolu sargılı, dönüşte bacak bir hoş. Çocuğun biri yerde, ikincisi kucakta üçüncüsü sırtta. Düşkünden iyiye dua. Cepten çıkarken para eylemli.

Çöp çevresi eylemli. Bisiklet, motosiklet bozması yerli araç, yürüyen çadır çuval. Çöplük didik didik elenir. İnce belli kız, atletik kara çocuk çöpte nasipte. Yerli ve milli çöp aracı şoför mahallinde iki sevgili keyifli. Kalbe çarpıp geçiyor türkü.

Kıpır kıpır...

Görücüye çıkar her şey.

Sokak köpekleri üzüyor beni, onların yatışları, gözlerini zor açışları, kuyruk sallamayışları.

Kedi yine uyuyor bankta. Sırıtıp geçiyor lağım faresi. Bereket şubattayız. Marta ne kaldı? Az sonra kediler kıpır kıpır...

A, sabah! Temizlik günü. Sızlayan bel, ağrıyan kol bacak unutulmuş. Balkondan sarkmış yolluk kilim. Teyzenin eylemi pat pat sesleri.

Gecesi kötü geçmiş komşu kadın patlar aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı.

Emeklinin yürüyüş dönüşü. Ellilik, altmışlık, yetmişlik geç sağlık eylemi zafer gibi.

Camide sandalye, tabure tepkisi. Bedeni zorla, kıpırda.

Boş oturma, kitaba bile az bak hışmı. Kumru gibi düşünme! Markete git, dolaş, dalaş, al, sat. Yalnız, durma!

Üret; sergile sanal ortamda, çarşıda, pazarda, sokakta. Tüketen tüketir her yerde.

Düğünde şıkır şıkır. Ölümde kıpır kıpır. Gerisi ıvır zıvır.

Duygu doyumsuz. Duygu durgun. Duygu yemiş vurgun.

Her şey var gibi. Her yer dar gibi.

Cepte adım ölçer. Dokuz bin adım yürünecek.

Yaş sorma be!

Çok hızlı bu çağ.

Yürek yorgunsa da vakit eylem vakti.

GOL

50'lerde, 60'larda çocuktum. Futboldan haberim vardı. Çaput toplarla oynardık.

Radyodan maç dinlediğimizi hatırlıyorum.

70'lerde televizyonla tanıştım. Radyodan duyduğum iki ismi siyah beyaz gördüm televizyonlarda. Ben onlara hayrandım: Metin Oktay ve Turgay Şeren... Biri golcü, biri kaleci; biri atan, biri tutan...

Televizyonlar renkli olunca iki renk iki kişi, iki kişi bir takım oldu. Beni takım tutma konusunda başka kimse etkilemedi.

O günden bugüne sarıyla kırmızıyı, kırmızıyla beyazı bir arada görürsem heyecanlanıyorum.

Fazla maç tutkunu olmadım hiç. Bugün hiçbir takımın ikişer oyuncusunu sayamam. Buna rağmen güzel bulduğum maçları izlemekten zevk alıyorum.

Maç sırasında topun akışı, oyuncuların ritmik davranışları, pasların verilişi, kale önündeki paslaşmalar ve topun ağlarla buluşması... İşte bu!

Herkes benim gibi değildir herhâlde. Ben maçlarda karşı takımın güzel golünü izlerken de heyecanlanıp zevk alıyorum. O golün hazırlanışı, bir senfoni gibi oyuncuların uyumlu gidişi, karşı takımın boşluklarından yararlanış içimde kıpırtılar oluşturuyor. Tabii bu durumu hop oturup hop kalkan bizim takım taraftarlarına fark ettirmiyorum. Yoksa...

"Goool!"

Doksan dakika bir gol hatırına.

Acaba herkes benim gibi maçlarda estetik arar mı ki! Sadece yenme duygusunu tatmin midir maçtan beklenti? Bağırarak, sövüp sayarak boşalma olmaz tek beklenen diye düşünüyorum ben.

Peki, karşı takımın güzel golünden zevk almak hastalıklı bir durum mudur sizce?

Maçları televizyondan izlerken golleri tekrar tekrar gösterirlerdi. Futbol alanında da ilk gidişlerde golleri yeniden gösterirler beklentisine girdim. Artık beklemiyorum. Şimdi, gol sonrası tribünlerdeki dalgaya kaptırıyorum kendimi. Bir de hakeme bağıran kardeşlerimin aslında kimlere bağıramadıklarını düşlüyorum.

Piyango, patoloji, anket sonucu bekler gibi heyecanlı oluyor gol beklentisi.

Belki de hayatta kaçırdığımız gollerin intikamını alıyoruz maçlarda. Gol yerken de o büyük kaçırışları yuvarlayıp gönderiyoruz topun akışında.

Övünmek gibi olmasın lig maçları oynanan bir mahallenin çocuğuyum 60'larımda. "Gool!" seslenişleriyle gidiyoruz 70'lere.

Anladım. Tamam, başka şeyler de yapıyorum. Bağırtma beni! Gençliğimde içime attım.

Şimdi...

"Goool!"

Eyvah! Karşı tarafın golüne bağırmışım!

Bana ne!

"Gooool!"