Vali Kaban’ı üzmüşüz

Abone Ol
Uzun süren bir yolculuk nedeniyle yazılarıma bir hafta ara vermek zorunda kaldım. Doğrusu ya, kente dair yazacak epey şey birikti içimde… Kafamda günlerdir gezdirdiğim sorunların başında, Zonguldak Valisi Ali Kaban’ın yaptığımız suç duyurusu nedeniyle yaptığı açıklamalar geliyor. Ziyaretine gelen Halkın Sesi yazarlarına, savcılığa yaptığımız şikâyetin kendisini çok üzdüğünü söylemiş Vali Kaban. Zonguldak Valisi’nden daha çok, Vahşi Batı’da, hukuksuzluğun at koşturduğu kasabalardan birinin yöneticisi gibi de devam etmiş: “Beni şikâyet etmişler. Zonguldak’ın yüzde 90’ı zaten kaçak yapılaşma. Geri kalan yüzde 10’un da yüzde 90’ı usulsüz.” Kısacası, “Arkadaşlar boşuna yırtınıp hem kendilerini hem bizleri üzmesin, bu işler böyle gelmiş böyle gider” demek istemiş…

Neresinden baksanız bin tane sorun bulunabilecek bu sözler yalnızca kentin değil, tüm ülkenin içinde bulunduğu acınası durumu anlatıyor aslında… Buradan da anlıyoruz ki, bizim ülkede “kamu hâkimiyeti” denen şey sokakta gösteri yapan muhalifleri gaz bombası, TOMA ve copla dağıtmaktan ibaret yalnızca… Gözünü karartıp kamu mallarını yağmalayan güç odakları, devletin otoritesini hiçe sayıp mühür bozan, yapılan tüm ihtarlara karşın körün gözüne sokar gibi bildiğini yapan paragözler, üç metre yer kiralayıp üç yüz metre alan kapatan yağmacılar, mahkeme kararlarına aykırı olarak çalışmalarını pervasızca sürdüren iş bilir tüccarlarsa devletimizin başının tacı kesinlikle…

VALİLERİN GÖREVİ HUKUKU TESİS ETMEK DEĞİL Mİ?

Akıl alır gibi değil: Hiçbir çıkar beklentisi olmaksızın kentin taşına, toprağına sahip çıkmaya çalışan, bu konuda güç odaklarını, devlet gücünü karşısına almaya çekinmeden eylemler yapan, yazılar, dilekçeler kaleme alan bizler üzüyoruz da, kentte rant uğruna yaratılan bu akıl almaz çirkinlik üzmüyor Vali Kaban’ı… Çivi çakılamayacak sit alanlarına koca koca yapılar dikilmesi, yeşil alanların göz göre göre yağmalanması, çit bile yapılması yasak olan sahillerin devletle alay edercesine işgal edilmesi, gözbebeği gibi korunması gereken kumsalların acımasızca doldurulmasından rahatsız olmuyor da, bizcileyin gariplerin, “Etmeyin yahu, üç kuruş rant uğruna kenti tarumar ediyorsunuz” çığlığı canını sıkıyor…

Kamu yönetimi konusunda kimseye ahkâm kesecek halim yok ama kente yeni atanan bir mülkü amir devraldığı sorunları, “Benden önce olmuş” diyerek süpüremez kilimin altına… Yapılan hukuksuzlukları görmezden gelemez, yasa dışı işleri savunamaz. Hele hele yağmacıların iştahını kabartıp yeni işgallere yöneltecek açıklamalar hiç yapamaz… Haddimi aşmak istemem ama bir valinin görevi, “yapanın yaptığını yanına kâr bırakan” garabet düzeni aklamak değil, hukuku tesis etmektir... Bildiğim şu ki,  “Daha önce nasıl yapıldığı beni ilgilendirmez, bundan sonra hukuk egemen olacak bu topraklara. Kamu çıkarına, yasalara aykırı hiçbir işe göz yumulmayacak” buyruğuyla göreve başlayanlar iz bırakan devlet adamları olarak tarihe geçerken,“Bildiğinizi yapın” diyerek statükoyu sürdürenler listedeki bir isimden ibaret olarak kalıyor yalnızca…

SOYKIRIM SUÇU

Onun yerinde ben olsam yapılan suç duyurusuna sevinir, hukuksuzluklarla mücadele konusunda elimin daha da güçlendiğini düşünürdüm. Herhangi bir işlemi kitabına uydurmak için kapımı çalanlara yapılan suç duyurusunu gösterip,“Kusura bakma” demem çok daha kolay olacaktır çünkü… Yasalara aykırı olarak olup biten işler uykularımı kaçırırdı geceleri… Kentte kamu otoritesinin güç odakları karşısında neden bu kadar aciz kaldığını araştırır, görev ihmali yapanları teker teker alırdım görevden… En sonunda da şikayetçi olan insanları makamıma çağırır, dinledikten sonra suçlamak yerine kaygılarını gidermeye çalışırdım…

Vali Kaban makamına çağırsaydı tek derdimin babamın yanına gömülmek olduğunu söylerdim. Anlatırdım daha sonra: Dedemin dedesiyle babasının isimlerini biliyorum yalnızca... Onlardan öncesine dair belleğimde hiçbir kayıt yok… Dedem Kastamonu’nun bir dağ köyünde gömülü; ömrü yalnızca çalışmak ve yoksulluk çekmekle geçmiş babamla annemse Ontemmuz’un tepesinde… Annemle babam köyünün toprağına gömülemedi, çoluk çocuk kaygısı onları Zonguldak’a sürüklemişti çünkü… Hukuksuzluğun hükümran olduğu bu coğrafya çocuklarımın burada yaşamasına izin vermeyecek şimdi de… Görünen o ki, önce onlar gidecek buralardan, peşlerinden de biz… Tıpkı babamla annem gibi, gittiğimiz topraklarda kalacak ölümüz… İki kuşak yan yana hiç olmayacak… Bana sorarsanız bir soykırımdır bu… Bunu durdurmak içindir mücadelemiz… Babamın yanına gömülme hakkımı lütfen elimden almayınız…