İçinden geçilen günlerde yaşanılanları “Akıl tutulması” olarak anlatıyorduk önceleri. Açıklamakta zorlandığımız olayların sayısı ve boyutu öyle hal aldı ki, “Absürt” demeye başladık. Zekâmızla dalga geçen süreç hızlanıp, yaşadığımız saçmalıklar başka bir boyuta erişince, “Gerçeküstü” demeye başladık sonradan da. Ben bir ara “Kafkaesk” deyimini bile kullandım hatta. O günlere kurban olayım. Öyle olaylar yaşıyoruz ki, akıl yürütemediğim gibi tanımlamakta sözcük bile bulamıyorum artık…
 
Organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı, CHP lideri Kemal Kılçdaroğlu’nu hakaretin bininin bir para olduğu bir mektupla tehdit etti. “Dürzü” hitabıyla başlayıp öldürmeye kadar giden sözler muhalefetin feveranı dışında hiç duyulmadı uzun süre. Birkaç gün bekledikten sonra yancı partinin başbuğu açıkça destek verirken, yetkililer, “soruşturma başlatıldı” türünden yarım ağız laflar etti yalnızca. Gemi azıya alan Çakıcı nam zat da, cüretini daha da artırdı, hakaret ve tehditlerini pervasızca sürdürdü…
 
MEMUR-SEN, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE KARŞI ÇIKARAK, DESPOTİZM SAVUNUCULUĞU YAPIYOR
Kılıçdaroğlu, Öğretmenler Günü’nde, sözlerini tutmadığı gerekçesiyle, “Hâlâ bu hükümetin peşinden giden öğretmen varsa ben ona öğretmen demem” şeklinde konuştu. Vay sen misin bunu diyen. Memur-Sen’e bağlı Eğitim Bir-Sen hemen harekete geçti, bin bir vaveyla ile suç duyurusu yaptı. Memur-Sen deyip geçmeyin 1,732,623 örgütlü memurun 1,013,920 gibi kahhar ekseriyetini çatısı altında topluyor. Türkiye’nin en büyük STK’lerinden biri olma vasfını taşıyor yani…
 
Pek çoklarının yanı sıra, “Siyasal iktidarı etkisi altına alıp despotizme karşı güvence oluşturmak, temel hak ve hürriyetleri siyasi otorite karşısında korumak” gibi görevleri var STK’lerin. Çakıcı nam zatın herzelerine itiraz etmeyip, siyasetin mafya eliyle dizayn edilmesine zımni destek veren Memur-Sen, bir de, ifade özgürlüğüne karşı çıkarak, despotizm savunuculuğu yapıyor. Memur-Sen’e bakıp “Sivil toplumu bu olan ülkenin demokrasisi de bu kadar olur” demek en açıklayıcı cümle oluyor…
 
“GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN” DİYECEĞİM DE ONU DA GEÇTİK ÇOKTAN
Saçmalıklar yalnızca bununla mı sınırlı? Hayır? Kapıldığı AB rüzgârının etkisiyle, “Milliyetçiliğin her türünü ayaklarımın altına aldım” diyen AKP, pabucun pahalı olduğunu görünce, plağı çevirdi, “yerli-milli” söylemine geçti hemen. Sözde en yerlici ve millici ama elde avuçta ne varsa, hepsini de Katar’a satıyor. Neyin kaça gittiği herkesten saklıyken, şeffaflığı, ülke çıkarlarına aykırı sayıyor. İşin tuhafı, epey bir insan da buna inanıyor. “Güler misin ağlar mısın” diyeceğim de onu da geçtik çoktan…
 
“Şahlandık, en hızlı büyüyen ekonomiyiz” palavrası sıkanlar, hiç sıkılmadan “askıda ekmek” kampanyası yapıyor. Kraldan çok kralcılar çıtayı daha yükseltip, kampanyayı, “askıda pizza”ya çeviriyor. İmamoğlu her gün İstanbul’da, tüm Türkiye’de açıklanandan daha çok ölüm olduğunu söylüyor. Yetkililerin hiçbiri onu yalanlamazken, aynı sayıları yüzsüzce açıklamaya devam ediyor. Ben de oturmuş, olan biteni anlayıp mantıklı cümlelerle anlatmaya çalışıyorum. Vay benim köse sakalım…