Türkiye’nin Almanya’sı sayılan kentte, umudun her yana taştığı yıllar çocukluktan delikanlılığa yeni evrildiğim yıllardı da aynı zamanda… Yanlış anımsamıyorsam Dore Kundura’nın üstünde ya da hemen yanındaki Vakıflar İş Hanı’nın bir katında gözüme ilişti tabelası: Zonguldak Metropoliten Belediyeler Birliği… Ne anlama geldiğini bilmekten vazgeçtim, adını söylemeye bile dilimin zor döndüğü şeyin ne olduğunu doğal olarak merak ettim tabii ki… Kısa sürede öğrendim de… Zonguldak’taki belediyelerin oluşturduğu bir birlikmiş… Bir araya gelip Gaca tarafında bir yerlere baraj falan yapıyorlarmış…
Devrim hülyalarıyla yanıp tutuştuğumuz o yıllarda kentsel planlama, kent ekoloji ilişkisi, kent silueti, yapı deseni, sürdürülebilirlik gibi kavramlar hiç tartışılmazdı saflarımızda… Birçoğumuz kentli bile değildik, bu konuları hiç bilmiyorduk ayrıca… Ülkenin bir halden diğerine geçtiği o günlerde, insanlar, köyden kente akın akın göç ediyordu… Biz devrimciler, kentlerde tutunmaya çalışan bu yoksullara yardım edip kamu arazileri üzerinde gecekondu kurmalarını sağlamayı daha devrimci bir görev sayıyorduk… Buldukları ilk fırsatta karşı safa geçen gurbetçilerle dayanışma içindeydik bu yüzden…
KENTİN YAZGISI HİÇ DEĞİŞMEDİ
Kulağıma çalınan bilgilere göre, Türkiye’de bir ilk olan o birlik, Kozlu’dan Çatalağzı’na kadar olan alanın imar planını yapıyordu... Bunun için bir yarışma bile açmıştı hatta… Sonradan yarışmayı kazanan Engin Erkin’den öğrendik ki, kentin eğimli topografyasını dikkate alarak yapılan o planda, kömür üretim alanlarından istihdamda meydana gelebilecek olası değişimlere, arazi mülkiyet yapısından yerleşim biçimlerine, yöreye özgü imar dili ve deseninden tasman etkisine kadar pek çok etken göz önünde bulundurularak, çağdaş bir kent tasarımı çıkarılmıştı ortaya…
Belli eğilimin üzerindeki alanlarda konut yapımını engelleyen ve içinde yüzme havuzları, kapalı spor salonları gibi spor tesisi alanı gibi birçok unsurun da bulunduğu o plan, hayata hiç geçirilemedi ne yazık ki… O zamanın meşhur deyimiyle yalnızca kentin değil, ülkenin yönetimine “Bize plan değil, pilav lazım” diyen işkembeciler hakimdi çünkü… Sonrasında da kentin yazgısı hiç değişmedi… Her gelen vali, belediye başkanı bir başka senaryoyu hayata geçirmeye çalışınca, planı, ilkesi olmayan, gelecek tasarımıyla birlikte umudu da kaybolan, yazboza dönüşmüş bir kent çıktı ortaya…
TUTULAN TEK SÖZ TERMİK CEHENNEMİN CİLALI ADI “ENERJİ ÜSSÜ” OLDU
Aklımın ermeye başladığı zamanları bir kenara koydum son yirmi yılda hangi dona bürünmedi ki bu kent… İki binli yılların başında İsmet Metin vali idi… 19 Ağustos ve 17 Kasım depremlerinde koordinatör vali olarak yapmış, buradan aldığı ilhamla, Gelişim AŞ adında bir şirket kurmuştu... Zonguldak’ta prefabrik konutlar imal edecek, sağlam çadırlar dikerek büyük paralar kazanılacaktı… O zamanki parayla milyarlarca zararla kapatıldı o şirket… Peugeot’dan Lukoil’e, Hema’dan Soma’ya onlarca holdingin, yüz milyonlarca liralık yatırım yapacağı sayamadığım kadar çok dile getirildi birilerince… Tutulan tek söz termik cehennemin cilalı adı “Enerji üssü” oldu…
“Kelebeğin Rüyası” filmi Vali Ali Kaban’a kentin logosunu “kelebek” yaptırdı… Doğasever Vali Ahmet Çınar zamanında tahta Gümeli porsuğu çıktı… Erdoğan Vali geldi, hepsini kenara itti “Çelikte kümelenme” icat etti… Filyos’ta maden makinaları üretecekmişiz şimdi de… Derneği ilk genel kurulunu yapmış hatta… Fotoğraflara baktım, TTK’den kimse yok, maden makinalarını diğerlerinden ayıran “alev sızdırmazlık” konusunda kurum bir marka oysa… Demir çelikte Türkiye’nin okulu KARDEMİR’le bir dünya devi ERDEMİR dururken, Tosyalı Holding ile çelikte kümelenmeyi seçen Zonguldak, TTK olmadan da maden makinesi üretecek… Vay benim köse sakalım…