YANITLAR (1)
(Belgesiz Tarihçi Kadir Mısırlıoğlu’na)
 
Son dönemlerde halkımız, Kadir Mısırlıoğlu adında bir tarihçinin (!) alternatif tarihiyle daha yakından tanışıyor. Yakın tarihimizle ilgili öne sürdüğü iddialar aslında yeni değil.. Zat, Atatürk’e hakaret etmeyi çok seviyor; tüm ömrünü buna adamış sanki. Denilebilir ki; Atatürk’e sövmek için tarihçi olmuş adam. Atatürk, İnönü ve Fevzi Çakmak hatta Celal Bayar’a saldırırken çocuklar gibi coşuyor, şahlanıyor.. Birçok iddiada bulunan yazar, iddiaları için ya belge göstermiyor veya belge diye ortaya koyduğu, atıf yaptığı eserler onun söylediklerini desteklemiyor.
Birinci Dünya Savaşı sonrası, ülkemiz işgal ediliyor. Başkent İstanbul ve Saltanat sarayı dört yandan kuşatılıyor. Yunan Ordusu, Ermeni ve Rum çeteleri halkın kanını akıtıyor, oğulları cepheye giden Türk halkını soyup yağmalıyor, tecavüz ediyorlar. Osmanlı yönetimi ise savunmasız halkı içerden ve arkadan vuran çeteleri değil, onlara karşı halkın savunmasını üstlenen, İşgal güçlerinin şikayetçi olduğu, Sütçü İmam, Karayılan, Topal Osman, İpsiz Recep, Boğazlıyan Kaymakamı, Bayburt Kaymakamı gibi kurtuluşçuları; Sakallı Nurettin Paşa, Albay Deli Halit Mustafa Kemal gibi askeri örgütçüleri yargılıyor. 
Sultan Vahdettin ve avenesinin işgalci düşman ve işbirlikçi çeteler karşısında kılı bile kıpırdamıyor. Bu koşullar altında hepsi mutlular, İstanbul’dan da ayrılmıyorlar. İngilizler önderliğinde başlayan silahlı işgale karşısında halkı örgütlenmesine uygun olabilecek güvenli bir üste çekilme düşüncesinde bile değiller. Canlarını, mallarını ve aile namuslarını korunmak için daha güvenli bir bölge arayışları da yok. Öyle bir rahatlık var ki, işgal altında yaşamayı daha güvenli buluyorlar. Başkent İstanbul’u kuşatan düşman ülkelerin temsilcilerinden emir ve direktif alarak, onların istedikleri kişileri yargılayıp mahkum ederek, asarak durumu idare etmeye çalışırken, düşmana karşı yükselen örgütlenmeleri ise kendi yönetimlerinin geleceği için tehdit olarak algılıyorlar.. Bu yaklaşımlar, Sultan Vahdettin’i ve onunla birlikte çalışan hükümetleri ihanete taşıyor.. Sonuçta, Türk ulusunun geleceği için düşmana karşı cephe alan herkese ve her oluşuma karşı düşmanla işbirliğine giderek bastırmaya çalışılıyor.

Günümüzde, Kadir Mısırlıoğlu ve Abdurrahman Dilipak’ın başı çektiği bir bölük yazar Vahdettin’i aklama yarışındalar. Kurtuluş Savaşı sonrası, işgalci düşman donanmasına sığınarak yurdunu terk eden Vahdettin göklere çıkarılıyor.. İşgale karşı halkı örgütleyen ve ülkeyi işgalden kurtaran Mustafa Kemal ile silah arkadaşlarına ise en ağır hakaretler savuruluyor..

Mondros Ateşkes Anlaşması’da;
5. Madde: (Osmanlı’da) Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için gerekli görülecek askeri
kuvvetten başkası hemen terhis edilecek. İşbu askeri kuvvetin sayısı durumu
İtilaf Devletleri tarafından Osmanlı Devleti ile görüşüldükten sonra
kararlaştırılacaktır.
7. Madde: İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması durumunda, önemli gördüğü herhangi bir stratejik noktayı işgal etme hakkına sahip olacaktır.
 Madde. 20. Beşinci madde uyarınca, Osmanlı ordusunun terhisi, araç, teçhizat ve nakil vasıtalarının İtilaf Devletlerine teslimine yönelik verilecek her türlü emir ya da talimat derhal yerine getirilecektir. (1)

Osmanlı Ordusu Terhis Edildi
Mondros Mütarekesi imzalandığında Osmanlı ordusunun mevcudu 337 bin 615 askerden oluşuyordu. 1 Nisan 1919 tarihinde ise bu sayı Müttefik Devletlerin isteği doğrultusunda 65 bin 464 askere indirilmişti.
Orduya Ait Silahlar Teslim Edildi
Ordunun terhis edilmesi yeterli görülmedi. Müttefikler işlerini iyice sağlama almak için orduya ait silah ve malzemenin de teslimini şart koşmuşlardı. İşte teslim edilen silahların miktarı;
1704 top,
 4159 ağır makineli tüfek,
 667 bin 983 tüfek,
1 milyon 998 bin 556 top mermisi,
285 milyon piyade mermisinden oluşuyordu
.(2)
Ateşkes sonrası, donanmaya ait gemilerin ve savaş uçaklarının da gözetim altına alınması ile Osmanlı Devleti savunma gücünden tamamen yoksun bırakılıyordu.

Sevr Anlaşmasına Göre Elde Kalan Asker Sayısı;
Sultan onayına sunulamayan, 10 Ağustos 1920'de İtilaf Devletleri ile Osmanlı Heyeti arasında imzalanan Sevr Anlaşması, Askeri Konular başlıklı bölümde, Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvveti, 35.000'i jandarma, 15.000'i özel birlik, 700'ü padişahın yanındaki güvenlik birliği olmak üzere 50.700 kişiyle sınırlı olacak ve ağır silahları bulunduramayacaktı. Türk donanması tasfiye edilecek, Marmara Bölgesi'nde askeri tesis bulundurulamayacak, askerlik gönüllü ve paralı olacak, azınlıklar orduya katılabilecek, ordu ve jandarma Müttefik Kontrol Komisyonu tarafından denetlenecek. Elde kalan askerler, yabancıların denetiminde olan, iç güvenlikten sorumlu polis gücü olarak görev yapabilecekler..(3)

İşte Mısırlıoğlu’nun göklere çıkardığı Sultan Vahdettin, onun onay verdiği Damat Ferit, Tevfik Paşa ve diğer hükümetler işgaller, iç isyanlar ve halka karşı işlenen tecavüzler karşısında takındıkları tutum bu..

Öte yandan Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve diğer kurtuluşçuların başardıkleri ise ortada duruyor: Adı; Türkiye Cumhuriyet’i.. İşgal yok, çete yok.. Düşmana karşı, asker ve cephane   Bunun neresinden rahatsızsın ey Kadir Mısırlıoğlu..

“Ülkeyi Mustafa Kemal kurtaracağına, keşke Yunanlılar işgal etseydi” diyebilecek bir zihniyetten ne beklenir ki!..
(1)   İsmail SOYSAL; Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, I.Cilt, Sayfa 12.
(2)   Alptekin Müderrisoğlu; Kurtuluş Savaşı Mali Kaynakları, 1981, Yapı ve Kredi Bankası, 100. Yıl Armağanı, s.38
(3)   İbrahim Sadi ÖZTÜRK, Mondros Sevr Lozan, Ato Yay, 2004.

Not: Gelecek sayılarda Kadir Mısırlıoğlu’nun Kurutuluş Savaşı, Vahdettin ve Atatürk ilgili ortaya attığı tüm belgesiz iddialarına yanıt verilecektir.
Erol Sarıal