1 Mayıs’ı bayram yapabilmek için dünyada en çok bedel ödeyen emekçiler oradakilerdir çünkü. O emekçiler ki, egemenler, bir karanlıktan bir başka karanlığa sürükleyerek yazmak ister kaderini. Şairin “Hani kurşun sıksan geçmez” dediği kadar uzun ve derin bir karanlıktır bu, bin yıllardır süren kadim bir karanlık… O emekçiler ki, yoksullukları, “kâr ille de kâr” aç gözlülerinin kasalarını doldurur… Bezirgânların hesap cüzdanlarındaki her kuruşta, alın terleri vardır onların, hiç dinmeyen gözyaşları bir de… Patronların yüzü çok gülsün diye az kazanıp çok ölendir onlar, işsizlik denen kırbacın o bitimsiz acısını her dem tenlerinde hissetmek zorunda kalanlar da…
BİR KAHRAMANLIK DESTANIDIR 1 MAYIS
Tiranı hiç bitmeyen bu ülkede bir kahramanlık destanıdır 1 Mayıs… Karanlık mahfillerde tezgâhlanan kanlı tertiplere, keyfi yasaklara; emeğine, değerlerine yabancılaştırma girişimlerine, devlet gücünün zorbalığa dönüşmesine kocaman bir karşı koyuştur. Bir büyük vefanın; “çocukların yüzü gülsün, karnı doysun tüm insanların, herkes eşit olsun” dediği için kanlı pusularda öldürülen bahar yüzlü insanları unutmamanın adıdır… İnadına, inadına isimlerini yazmanının adıdır bayraklara… 1920’lerde, işgal altındaki İstanbul’da, “Bağımsız Türkiye” pankartıyla meydan okumanın adıdır yedi düvele… Yalnızca paranın değil, mülkün sultanlarına da başkaldırının, Takrir-i Sükûn Kanunu ile getirilen ağır yasaklara karşı koyuşun adıdır…
Bir acı çığlıktır 1 Mayıs… Ölümlerle başlayıp, ölümlerle biten hüzün dolu bir öyküdür… 77’de onlarca canın yittiği o kahrolası Kazancı yokuşudur, Mehmet Akif Dalcı’dır daha sonra… 90’da polis bombasıyla felçli olarak yaşamak zorunda kalan İTÜ öğrencisi Gülay Beceren’dir… 96’da Kadıköy’de, bedenleri kurşunların hedefi haline gelen Hasan Albayrak, Yalçın Levent, Dursun Odabaş’tır… En çok, özgür 1 Mayıs’lar için verdiği büyük mücadele faşist kurşunlarla bitirilen Kemal Türkler’dir belki de… Ercan Kesal’ın BirGün gazetesinde dediği gibi, “Derin bir iç çekiş, yarım kalan coşkularımızın adıdır…”
VATANIM RUY-İ ZEMİN, MİLLETİM NEV-İ BEŞER
Bir büyük itirazdır 1 Mayıs… Başta para olmak üzere insanlığın üzerinde saltanat kuran tüm varlıkların karşısına dikilme cesaretidir. Tarihin derinlerinden gelen “Vatanım ruy-i zemin (yeryüzü), milletim nev-i beşer (insan soyu)” haykırışlarının, “Dünyanın tüm işçileri birleşin. Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yoktur” şiarına tercüme edilmesidir. Eylül karanlığında cuntacı zorbaların kafasına, kuş olup gökten yağmasıdır, içinde “Yaşasın 1 Mayıs” yazan bildirilerin… Savaşa, zulme karşı, sınırsız ve sınıfsız bir toplum düşüdür… İnsanların kuşlar gibi özgürce kanat çırpmasına duyulan hasretin adıdır dört iklim, yedi kıtada…
Bir umut gülüdür 1 Mayıs… Son sözü söyleyecek olan direnişçilerin yüreğinde açar… Bir umut dalgası olur düşten düşe yayılır daha sonra… “Gün gelir, zorbalar kalmaz gider” sözlerini haykıran türküsü “Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından…” cümlesini boşuna kurmamıştır çünkü… “Ya çekilen onca acı, yaşanan onca meşakkat, yapılan bunca zulüm” ne olacak diyorsanız onun yanıtını Ruhi Su verir çoktan: “Sabahın bir sahibi var / Sorarlar bir gün soralar…” Öyleyse, Yaşasın 1 Mayıs... Öyleyse, 1 Mayıs’ta inadına, inadına alanlara… İnadına Taksim’e…