Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi, siyasi, ticari, etnik ve din’i gerilimin yüksek olduğu bölge de yaşam, azgın dalgalar arasında su kayağı yapmaya benzer.
Bu gün çevremizdeki birçok Ülke’de huzursuzluk, korku ve ölüm kol geziyor.
Çevremizdeki birçok Ülke insanları, birçok olumsuzluğa rağmen, Türkiye gibi bir ülke’yi hayal ediyor. Ekonomik kalkınma, hak ve özgürlükler açısından gelişme, birçok geri kalmış Ülke’ye umut olma açısından, Türkiye yine bu coğrafya’da ‘aktör ülke’ konumunda.
Geride bıraktığımız Yerel Seçim’e baktığımızda, iyi ve kötü gelişmeler açısından birçok madde sıralamak mümkün.
Seçim atmosferinde maalesef, ‘rey isteme’ çalışmaları, içerde ‘abesle iştigal’ davranışlardan, dış ülkelere “Türkiye’yi gammazlama” ya kadar vardırıldı.
İçerde, rakip’i yıldırma hedefli bu yakıştırmalar, dışarıda ülkemizi itibarsızlaştırma salvolarına (yaylım ateşine)dönüştürüldü.
İç meselelerde, rekabet’in samimiyet çerçevesinde, olabildiğince yapılmasına evet.
Ancak; Dış meselelerde, iktidar ve muhalefet’in bir takım oyunu çerçevesinde omuz omuza olması şarttır
Yerel ya da genel baz da(temelde), Ülkeyi idare etmeye talip olanların, birbirlerine yaptıkları hakaretler, temsil ettikleri kitle açısından ne kadar yakıştı onlara?
Bırakın onu bir tarafa, dünya kamuoyunda, ne kadar yakıştı bizlere?
Bunu sadece seçim atmosferinin ‘arazi çalışması’ gereği olarak değil, siyasetin etiği açısından da düşünün!
Siyasi argümanların (kanıt- delil) içine tekniğin girmesi ötesinde, kin ve hakaret söylemlerinin yer alması, belki sahiplerine mevzi ve arazi kazandırdı! Ancak: mevcut seçmen yapısı ile gelecek nesiller üzerinde ‘olumsuzluk’ ve ‘korku’ yarattı.
Başlıca şikâyetimiz olan, ‘insanların siyasete uzak durması’ nın sebebi ardında, bu ‘nefret’ söylem ve eylemleri hâkim.
Siyaset’in ‘yalın kılıç’ çarpışma ortamı, maalesef insanlarımızın gözünü korkutuyor.
Siyaset içinde genel de ‘Şeytan sofrasından bir dilim ekmek kapabilecek’ tipler yer alıyor.
Delegasyon üzerinde manevi değil, daha ziyade maddi tesir edebilecek politipler, parti yönetimlerinde etkili oluyor. ‘Parasız adam, ne işe yarar’ olgusu yaratılıyor.
Sandık üzerine, kasa güçleri hissettiriliyor.
Bunu, Ülke de iktidar kavgasında görmek mümkünde, yerel de görmek mümkün değil mi? Seçim öncesi, iktidar partisinin İl başkanı, Beycuma mitinginde bunu ‘Bizim için çete diyorlar’ diye mikrofondan seslendirmedi mi? Aynı ekip, kendi siyasi kademelerinde bulunan arkadaşlarınca ‘diaspora’ şeklinde eleştirilmedi mi?
Demek ki neymiş? Siyasi partilerin alt kademelerinde bulunanlar, büyüklerinden gördüklerini uyguluyor. Yukarıya tırmanırken arzu ve ataklıkları dar çerçevede ‘siyasi çıkar’a, siyasi tabanlarında ise ‘bıktırmaya’ yönelik oluyor.
Çok Partili hayata geçiş sonrası, Ekonomik Kalkınma, Hak ve Özgürlüklerin artması konularında aldığımız mesafe inkâr edilemez. Birçok konuda kaybettiğimiz zaman ve ‘elde edemediklerimiz’in sebebi de bu kısır çekişmelerdir.
Ulaşım, haberleşme, ekonomik trend(eğilim), hak ve özgürlüklerinin artması, eğitim düzeyi gibi bir çok kıstas, kazanacağımız tecrübe’ye kaldıraç olacaktır.
Zaman geçmiş değildir. Zaman’ın israf olduğu bilinci içinde hareket edilirse, siyaset bir kavga değil, insana hizmet aracı olarak yapılır. Hizmet aşkı ‘vatandaşlık bilincine’, birlik şuuru kalkınma hamlesine, milletin mutluluğuna dönüşür.
İşte, mutlu son.
Peki, bu mutlu son’dan hoşnut olmayacak olan var mı?
İçerde ve dışarıda… Türk Devletinin güçlü, Türk Milletinin mutlu olmasından gocunanlar… Bütün mesele buradadır. Siyasi arena’da yer alanlar, taraftar ve seyirci olarak katkıda bulunanlar…
Zaman’ı, aktörleri, ülke içindeki gelişme ve olayları, bölge coğrafyasındaki hareketleri, ‘Ülke’nin mutluluğu’ açısından izleyin, tahlil edin.
İnanın, ufkunuz daha renklenip, netleşecek.
İşte yeni bir fırsat…
Adaylar, siyasi partiler ve taktikleri, iç ve dış gelişmeler ışığında Cumhurbaşkanlığı seçimi.
Kendimiz için. Ülkemiz için.