Yük olmak neydi!

Abone Ol

Kız yorgun ve üşümüş bir şekilde eve gelmişti.

Evi o geçindiriyordu ve bu onu oldukça yoruyordu.

Kapıyı tıklattı fakat kimse açmamıştı.

Bir daha vurdu, bu sefer elinden geldiğince daha güçlü bir şekilde ama yine açan olmamıştı.  Babasının uyuyor olabileceği aklına geldi ve anahtarı çıkartıp kapıyı açtı.

İçerisi hem loştu hem de çok sessizdi.

Kız evin içerisine bir kere seslendi

-Baba! Bir kere daha

-Baba! Uyuyor sanırım, diye düşündü.

Babasının odasına gitti, kapı kapalıydı.

Kapıyı yavaşça tıklattı, gene bir ses yoktu.

Yavaş hareketlerle içeriye girdi.

Bir terslik vardı, babası neredeydi?

Kız endişelenmeye başladı, babası, annesi hayatını kaybettiğinden beri hiç iyi değildi, kendi de öyle fakat babasına nazaran biraz daha dik durabiliyordu.

Babasına dik durması için çok yalvarmadı çünkü bir insan hayatını sadece bir kişiye adayıp,

onun ile bir gelecek inşa ettikten sonra sonsuza dek mutlu olmayı isterken, biranda hayat arkadaşının sanki büyülenmiş gibi ortadan kaybolmasını kim isterdi ki? Ne kadar beklese de hayat arkadaşının gelmemesini, gelememesini kim isterdi ki? Kız korktuğu için ne kadar yorgun olduğunu unutup telefonuna sarıldı, hemen şifreyi girip arama yerine bastı ve "canım babam" yazılı kişinin üstüne tıkladı. Evde bir ses yükseldi, bir telefon çalma sesi.

Bu babasının telefonuydu. Kız ne yapacağını bilemeden söylendi:

-Neredesin be babacım? Koltuğa oturdu ve ellerini saçlarına geçirdi.

Etraf artık bulanıktı, dolan gözlerinden dolayı, annesini kaybettikten sonra tek varlığı babası olmuştu kızın, kendisini bir babasına birde işine adamıştı o yüzden babasıyla da bazen çok ilgilenemiyordu.

Yüzünden süzülen gözyaşlarını silmek için başını kaldırırken koltuğun önündeki sehpada bir şey fark etti, bir kağıt parçası, bir mektup.

Üzerinde" Kızıma Tek Varlığıma" yazıyordu.

Kız korku, üzüntü ve stresten titreyen elleriyle ürkek bir şekilde aldı mektubu eline.

Yine ürkek ve yavaş sayılabilecek hareketlerle açtı mektubu ve gözyaşlarından dolayı önünü bile zor gördüğü gözleriyle okumaya başladı:

Kızıma Tek Varlığıma

- Merhaba güzel kızım! Sen bu satırları okurken ben orada olamayacağım.

İlk olarak sana teşekkür etmek istiyorum annenden sonra benden daha dik durduğun için, benden daha dayanıklı ve cesur olduğun için, beni zorlamadığın için, bana baktığın için ve benimle annenin tatlı çiçeği olduğun için.

Aynı zamanda senden özür dilemek istiyorum sana yük olduğum için, sana destek olmak yerine senin yerine dik durmam gerektiğinde durmadığım ve bunu sana yaptırtmak zorunda bıraktığım için senden özür dilerim kızım.

Sana hasta olduğumu söylemediğim içinde özür dilerim kızım.

Annenden sonra çok kötüydün ve üzerinde bu kadar şey varken birde benimle uğraş istemedim.

Ben hastaydım kızım. Bunu seni şimdi öğrenmek zorunda bıraktığım için özür dilerim kızım.

Ben şu an hastanede çok büyük ihtimalle son nefesimi veriyor olacağım.

Annenin hayatına son verdiği hastanede ve annenin yanında.

Beni lütfen onun yanına göm.

Canım kızım acını paylaşamadığım ve seni bu sonsuz acıyla baş başa bıraktığım içinde kendime lanetler ediyorum ama sana daha fazla yük olmak istemedim, tekrar özür dilerim çiçeğim, beni affet...

Kız artık önünü tamamen göremeyecek hale gelmişti tabiri caizse salya sümük ağlıyordu. Ağlarken zorlukla bir cümle kurdu.

-Yük olmak istemezken arkanda nasıl bir yük bıraktığını bilemezsin baba, dedi.

Kalbi acıyordu, aslında kalbi kanıyordu, bir daha söylendi kız acıyla bağırarak:

- Baba! Diye bağırdı kız, başka bir şey söyleyemiyordu.

Ne kadar şuan kızgın olsa da babasına, o onun babasıydı. Canından bir parçaydı.