Zonguldak

Yurtbay Seramik’in ‘Mimarın Yolculuğu’nun konuğu:

Yurtbay Seramik’in, Pelin Olgun moderatörlüğünde gerçekleştirdiği, ‘Mimarın Yolculuğu’ programının son konuğu MAA kurucusu Melike Altınışık oldu.

Abone Ol

Çamlıca Kulesi’nde gerçekleştirilen söyleşide Melike Altınışık, mesleki yolculuğunu, sektörde kadın olmakla ilgili deneyimlerini ve Çamlıca Kulesi’ni anlattı.
Yurtbay Seramik’in YouTube kanalında yayınlanan, ‘Mimarın Yolculuğu’ söyleşi serisinin yeni konuğu, MAA kurucusu Melike Altınışık oldu. Pelin Olgun moderatörlüğünde Çamlıca Kulesi’nde gerçekleştirilen söyleşide Melike Altınışık öğrencilik yıllarından başlayarak mesleki yolculuğunu, mimariye bakışını sektörde kadın olmakla ilgili deneyimlerini ve Çamlıca Kulesi projesini anlattı.


Henüz çocukluk yıllarında tasarımla ilgili bir şeyler yapacağının tahmin edildiğini söyleyen Melike Altınışık, “Bana oyuncak almak istediklerinde hep puzzle tercih ederdim. O parçalardan bir bütün oluşturmak benim için çok değerliydi. Bir yandan da müteahhit, inşaat mühendisi ve sanatla iç içe bir babanın çocuğuydum. Babam ahşaptan heykeller oyar, gazbetondan oymalar yapar, cam parçalarını bir araya getirerek mozaikler oluştururdu. Ben de ona bir nevi çıraklık eder, onunla birlikte malzemeleri tanıma fırsatı bulurdum… Yıllar içinde büyüdükçe, kenti dolaştıkça, anladıkça, bir yapının ne demek olduğunu, tarihi yapıları, modern yapıları hocalarımın da aracılığıyla öğrendikçe, artık lise dönemlerimde mimar olacağımı biliyordum” diyor. 
Lisans eğitimini İTÜ’de birincilikle tamamlayan, ardından yüksek lisans için Londra’ya giden Melike Altınışık, öğrencilik yıllarındaki başarısını şöyle anlatıyor: “Okulu onur derecesiyle bitirmenin bir hedef değil, bir sonuç olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Gençler için de verebileceğim en büyük tavsiye bu. Siz bir çalışmayı, bir işi, bir araştırmayı aşkla ve merakla yaptığınız zaman o size takdir olarak dönüyor. Benim de kariyerim boyunca o takdirler çeşitli şekillerde karşılık buldular.”
Yüksek lisans için Londra’ya gitmesinin avantajlarından birinin de kitaplarda tanıştığı isimlerle ya da projelerle bilfiil yüz yüze gelme fırsatı olduğunu söyleyen Altınışık, “Kariyerimde de önemli rolü olan ve mentörüm olan Zaha Hadid’le de jürimde tanışmıştık. Aldığım iş teklifiyle 7 yıl süren bir uluslararası tecrübe edinme fırsatım olmuştu kendisinin ofisinde” diyor. 
Melike Altınışık, Zaha Hadid’le birlikte çalıştığı dönemi ise şöyle anlatıyor: “O yıllar çok değerliydi. Londra’dasınız; dünyanın önde gelen kadın mimarlarından biri olan Zaha Hadid’in eşliğinde, dünyaya sesinizi duyuracak projelerin içerisinde yer alıyorsunuz. Ofis adeta bir dünya atlası gibiydi. Ben ilk girdiğimde 80 kişi civarındaydık, 2013’te ben oradan ayrılırken 400 kişiye ulaşmıştı ofisteki mimar sayısı. Dünyanın her yerinden akıllar var çevrenizde. Zaha’nın mentörlüğü bir yana, bir araya geldiğiniz ofisteki meslektaşlarınızla paylaştığınız bilgiler çok değerli. Dünyada çok önemli lokasyonlarda kültürel ağırlıklı projelerde yer alıyorsunuz. Müzeler, konferans salonları, yüksek katlı binalar tasarlıyorsunuz. Ve fark ediyorsunuz ki aslında ortak dil mimarlık. Mimarlığı konuşmak Japonca, İngilizce, Fransızca, İspanyolca’nın ötesinde başka bir diyalog. İnsan odaklı, doğa odaklı, bunların hepsini kültürel bağlamda odağına alan ve teknolojiyi de en ileri düzeyde kullanmaya çalışan bir ofis ortamı söz konusuydu. En iyi işverenler, en iyi mühendisler, en iyi danışmanlarla çevrili olduğunuz ekiplerle çalışıyorduk… Tabii bu bir kültür. Ben o kültürü orada tatma, koklama, onun içerisinde var olma şansını edindim.”

Kariyerinin devamında İstanbul’da olmayı ve kendi ‘beyaz sayfası’nı açmayı istediğini belirten Melike Altınışık, “Orada kendi doğrularımla, kendi yanlışlarımla bir yolculuğa çıkabilmek benim için önemliydi. Bence büyük bir risk alarak da bu yolculuğu başlattım. Tabii arkada taşıdığım bilgi birikimi çok fazlaydı. Adım adım kendi ofisimi inşa etme süreci başlamış oldu. İstanbul’da 10 yıl önce başlayan serüvenin geldiği nokta; bugün artık Seul’de de bir ofisimiz söz konusu. Orada bir ‘robot ve yapay zeka müzesi’ gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuşuyor.
Söyleşinin gerçekleştirildiği Çamlıca Kulesi’nden de bahseden Altınışık 369 metre yüksekliğe sahip kuleyle ilgili şu bilgileri veriyor: “Küçük Çamlıca Tepesi’ndeyiz. Tepenin yüksekliği ve Kulenin yüksekliğini katınca 500 metreyi geçiyoruz. Restoran katları ya da gözlem katında deniz seviyesinden 400 metre yüksekliğe varıyorsunuz. İstanbul’u öyle bir yükseklikten seyredebilme şansını 7’den 70’e bireylere tanıtıyor olabilmek bence değerli bir katkı kent adına. Projenin ana fonksiyonu telekominikasyon. Biz projeye halkın da faydalanabileceği, onlara da kamusal hizmet verebilecek o alanların girmesine özen gösterdik ki; bu bilgi paylaşımı artsın, değişik zamanlarda gelip kenti bu yükseklikten gözlemleyebilsinler, arşivler yapabilsinler, fotoğraflar çekebilsinler. Ama tabii ki böyle bir projeyi tasarlamak bir mimarın tek başına yapabileceği bir arka planı içermiyor. Bir ekip işi. Ve çoğunlukla dünyada bu tarz telekominikasyon kuleleri mühendislerin sanat eserleri olarak bilinir. Mimarlık konuşulmaz, daha çok mühendislik konuşulur. Bu projenin bize göre değerli yanlarından biri, projenin aracılığıyla, çağın bize getirdiği olanaklarla da birlikte aslında mühendisliğin nerede başlayıp bittiği, mimarlığın nerede devreye girdiğin tam tarif edemediğiniz tamamıyla hibrit bir iletişim ve etkileşimin olduğu, mimarla mühendisin kurduğu bu değerli diyaloğun bir ürünü olarak görüyoruz.”
Projelerinde seramik ve benzeri doğal malzemelere yer vermeyi birincil tercih olarak gördüğünü söyleyen Altınışık, “Yeri geliyor işverenlerimizi de ahşabın, seramiğin daha ağırlıklı kullanıldığı projelere doğru yönlendirmeyi tercih ediyoruz. Yapısal ölçekte hibritleşmek diyoruz biz buna. Tamamıyla ahşap yapamıyorsunuz belki ama kullanımını artırıyoruz. Ya da cephe kaplamalarında, iç mekan kaplamalarında doğal taş, seramik hatta özel üretim seramiklere yer vermeyi çok değerli buluyoruz ve bunu teşvik edici şekilde tasarımlar oluşturuyoruz” diyor. 
2018 yılında jüri üyeleri arasında yer aldığı Zeki Yurtbay Tasarım Ödülleri’yle ilgili düşüncelerini de anlatan Altınışık, “Yurtbay Seramik’in bu yarışmadaki takdire şayan çabası ve sürekliliği sağlayabiliyor olması çok değerli. Değerli olmasını oluşturan unsurlardan biri kendi içerisinde bir kültür, bir arşiv oluşturması. Düşünsenize 11 yıl içerisinde ne kadar katılım oldu. Bir seçilenler, takdir görenler var, bir de fikir üretenler var. Bunları yan yana koyduğunuzda oluşacak arşiv inanılmaz değerli. Öncü oldular ve bu bağlamda da hem gençler adına hem sektör adına değerli kapıları araladılar. Umuyorum devamlılığı çok daha iyi olur. Hepsini bir arada görebileceğimiz büyük bir sergisi yapılsa keşke.”
Sektörde kadın olmakla ilgili de konuşan Melike Altınışık, “Beni tariflemeye çalıştıklarında, ‘kadın’ kelimesini vurguladıklarında, ısrarla ‘hayır, ben mimarım’ diyorum. Ben bir kadın mimar değilim, ben bir mimarım. Ama tabii ki bir gerçeklik var, ondan da kaçamıyorsunuz. Ürettikçe, yaptıkça, daha çok üretmeye çalıştıkça karşınıza çıkan engellerle ve önünüze konulan zorluklarla fark etmeye başlıyorsunuz aslında. Ve onlarla baş etmenin de yolunu buluyorsunuz. Ama ben hep şuna inanıyorum, bugüne kadar da böyle oldu, hep zorlu projelerin içinde kendimi buldum; baktığınız zaman o kadın kimliğinden sıyrılmanın birincil yolu bilgiden geçiyor. Siz bilgiyi kendinize bir kıyafet olarak giydiğinizde sizin cinsiyetiniz zaten ortadan kalkıyor. Yine de bu bazı tabuları kırmanız gerekliliğinin önüne geçemiyor. Bunu geliştirmenin yolu, inatla devam etmek. Biz bu yolculukta varız ve bu yolculuğun bir parçasıyız. Cinsiyetten azade biz burada varız, bilgimizle varız ve bu yolculuğa devam ediyoruz.”