Yürürken canlanıyorum. Canlanınca kanlanıyorum. Kanlanınca bir hoş oluyorum.
Bir hoş olmasın altmış beş yaş kısıtlısı emekli. Yatmalı kalkmalı, yemeli içmeli geçmeli kalan günler. Ne olursunuz, bir hoş oluşumu engelleyin, korkuyorum.
Bu yazıya DERİNCE BELEDİYESİ ENGELSİZ YAŞAMA DESTEK MERKEZİ karşısındaki durağın yanında başladım.
Tabelaya baktım, yaşamı hor kullanışları kınadım içimde. Kızdım olanın güzelliğini bilemeyişlere, şımarıklıklarımıza.
Benim engelsiz yaşamımı engelleyin. Bir şeylere bakarken, bir şeylerin fotoğrafını çekerken, bir şeyler düşünüp yazarken zarar görmekten korkuyorum.
Yürüyorum yine.
Ah! Yürümekle kalabilsem. Yürürken görüyorum. Görürken düşünüyorum. Düşünürken mırıldanıyorum.
Bak!
Mavi içinde dalgalanıyor bulut. Güneşin süslediği çitte kuş şarkı söylüyor.
Az önce uyuyan köpeklerin - uzaklaştığımda- bir genç kıza kabadayılık gösterisi. Gel de bu havlayışa kızma! Oğlum köpek, köpekliğini bil! Ne istiyorsun savunmasız kızdan? O seni gerçekten çok seviyor anla artık! Hayvanseverleri zorda bırakma!
Yerde yatan zavallı kadın botu, biraz sonra bir köşeye çekilmiş çocuk ayakkabısı. Düşürenin peşinde düşüm. Yoksa nankör köpekten kaçarken mi düştü ayağın sevdiği?
Sağımda duvar. Duvarda, dikenli tellerin kucağında, engel aşan dallar. Dallar, gidişin tutsak yeşili. Göz, hep uzakta, ufukta...
Hele, Çenesuyu yakınında suyu dökülmüş testi. Önce özletiyor suyu. Sonra iç babam iç! Güzeldir dağımın suyu!
Çimlerde kuşların cıvıltılı dansı...
Hınzır korna sesi düşümü kesti. Sanki, der, bakmadan yürü!
Yürü de! Görmeden geç bakalım, Çenedere Mesire Alanı girişindeki yazıları. Derenin şırıltısını duymadan geç. Ayakların taşıdığı gözler kör mü, kulaklar sağır mı?
Kıpırdıyor vücut, zıplıyor yürek, düşünüyor beyin. Suyla akası, rüzgârla esesi, kuşla ötesi, çiçekle kokası geliyor insanın.
Dere kıyısında örnek değirmen götürür çocukluğumu, buğday tarlasına, harman yerine. Bir bakış bin gidiştir bizde.
Yürüyen ayak değil sadece.
Tepemde gaklayıp durma karga! İstersen sen de in, kon dala! Sana engel miyim ben budala?
Basmaya kıyamadığım çimleri, kırpıp savuruyor ITALY marka homurtulu makine. Benzin kokusu, bastırıyor çiçek kokusunu. Karşıdan hüzünle bakıyor büyük dedemle yaşıt ağaç. O da bizim gibi kısıtlı herhâlde. Ha onlara da mı düşman ki korona?
Robot gibi dolaşıyor çim kesici.
Haydi! Oğlum, düzgün yürü! Sağlıklı yürü! Çevreye takılmadan yürü! İçinde kal!
Yürüdüm de gördüm yine. Bayrak bir başka dalgalanıyor tepede. Bayrağın dibinde, çiçek çiçek dolaşıyor kelebek. Ağaçlar ağabey pozlarında, havalı. Bir başka gülüyor güneş. Rüzgâr okşuyor, sıcak...
Düşündüm, ağaçların, çiçeklerin, kuşların da yurdudur bu yurt. Bayrak, onlarla dalgalanıyor, onların renksizliğinde hüzünlenir belki de!
Su, o aşkla akıyor denize. Belki de bizim kadar seviyor bayrağı rüzgâr? Karga bizim kadar sahibi olmak ister göğümüzün?
Böyle deli deli düşündürüyor insanı yürümek.
Bugünkü yürüyüşte çöp möp görmedi gözlerim. Güzelimiz, çöpten fazla, görene galiba!
Cadde geçtim, yine yürüdüm.
Sağımda kızımın okuduğu okul, Alparslan... Tavşanları görünce durur muyum? Girdim, arkasında "BİLGİ GÜÇTÜR." yazılı kapıdan. Atatürk büstündeki yazıyı okudum sonra.
Beni Köy Enstitüsüne taşıyan bahçe köşesinde, kümes önünde, selamlaştım sevimli öğretmenle. Okulun müdür yardımcısı, bahçede yeni bir dünya yaratmış.
Tatlı tavşanlarla, masala taşındım. O tatlı ikili, ürkek yüreğimi dolaştırdı ürkek bakışlarda. Horoz, dolaşır kabadayı kabadayı. Tavuklar, bahçenin güzelleri! Mahalle girişinde görünce heyecanlanırsın kazları! Sizi gidi paytaklar sizi! Ne de yakışmışsınız okul bahçesine! Kim bilir ne kadar sevinirler çocuklar görünce sizi?
İsimsiz tanıttım kendimi isim sormadığım öğretmenime. Sevdim bahçe içindeki güzelliği!
Veda ve el sallama!..
A! Bahçenin ağaçlarında asılı kuş yuvaları! Tek tek dolaştım kuş yuvalı ağaç diplerinde. Hangi ağacın kuşu olsam çocuk cıvıltılarının yakınında?
Yürüdüm çocuksuz bahçede çocuk arayarak.
Yürümek düşünmekten kaçmak değil miydi? Yürümek ayaklar üstünde eylemdi. Benim ayaklarım, gözlerim, kulaklarım, beynim birlikte yürüdü bugün.
İyi ki benim yürüyüş saatim sınırlıymış! Bir okurken, bir de yürürken, bir hoş oluyorum ben. Gördüklerimi size göstermeden, anlatmadan duramıyorum. Rahatsız olursanız, istemezseniz yürütmeyin, engelleyin beni!
Ben, yürürken...