Zonguldak’ta siyasetin en esaslı malzemesidir TTK, giderek tonunu yitirse de kentsel politikalar en çok onun üzerinden şekillenir. Politikacılar TTK sakızını, yalnızca seçim dönmelerinde değil, her dem gevelerler ağzında. İktidardayken başka, muhalefetteyken başka konuşsalar da yalan hamuru en çok TTK unundan yoğrulur… Sizleri bilmem ama partisi, niteliği ne olursa olsun, siyasetçilerin ağzından TTK lafını duydukça içim kalkıyor artık… 31 yıl emek verdikten sonra yangından kaçar gibi arkama bakmadan kaçarak emekli olduğum kurumun içler acısı hali, en çok onların ürünü çünkü…

 

İsteyen üzerine alınsın, aklın hayalin alamayacağı arsızlıkları bir ilke haline getiren siyasetçiler, tıpkı atadıkları bürokratlar gibi ikiyüzlü bu ülkede… Öncesi de var da, iyi anımsadığım Evren’li, Özal’lı yıllardan beri, mikrofonu kapan her siyasetçi, “TTK’nin verimsiz çalıştığını, kaynak savurganlığının kabul edilemez boyutlarda olduğunu” söyleyip durdu. Her biri TTK’nin kaderini eline geçirdiğinde kendi asalağını yaratmaktan başka da hiçbir iş yapmadı. Kurumun daha rantabl çalışması, dinamik bir yapıya kavuşarak üretimin artırılması için yapılması gerekenler çok belliyken, nerede küflenmeye yüz tutmuş insan varsa, bulup buluşturup kurumun başına getirildi. TTK’yi arka bahçeleri yapabilmek için böylesi sallabaşlara gereksinimleri vardı çünkü…

 

TTK’Yİ BASİRETSİZ BİR KADRO YÖNETİYOR

Tarağından yalandan başka bezi olmayan basiretsizler yüzünden bir büyük yalan kent oldu Zonguldak. Bilim insanlarının yazdığı onlarca rapor, bilimsel çalışma ortada dururken, kimse çıkıp doğruları söylemiyor halka. Bunları yazmak haddim değil belki ama ben bir buçuk milyar ton kömür rezervi olduğuna inanmıyorum Zonguldak’ta. Açıklanan rezervin üçte ikisi, “mümkün ve muhtemel” gibi iki muğlâk ifade ile tanımlarken, kentsel politikaları, yatırımları bunun üzerinden şekillendirmek, hangi rasyonalite ile açıklanır şaşıyorum gerçekten. Denen rezerv olsa bile, havzayı bir parça tanıyan herkes biliyor ki,  derin kotlara indikçe formasyon bozuluyor, gaz içeriği artıyor, işletme maliyetleri yükseldiği gibi, iş güvenliği riski de çoğalıyor. Havzada son zamanlarda degajların sık yaşanmasının nedeni de bu zaten…

 

Şu anda TTK, tek vasfı Memur-Sen ve Tek-Der üyesi olmaktan ibaret basiretsiz insanlar tarafından idare ediliyor. Görevini yapmaya çalışanları tenzih ederek söylüyorum ki, ne yaptığını bilmeyen bir yönetici topluluğu var TTK’nin başında. İşçiyi motive etmek gibi bir çabaları bugüne kadar hiç olmadı da, adam gibi bir iş organizasyonu da yapılmıyor kurumda. Kimin ne yaptığı belli olmayan bir kör dövüşü sürüp gidiyor. Bölgelerden, bölgelere deneyim aktarmak gibi bir kavram bile yok. Savurganlık hat safhada… Atıl halde duran bir malzeme için bir diğer bölgeler yüz binlerce liralık ihale açıyor da ambar kayıtlarında görünmüyorsa, kimse de, “Yahu o burada var” demiyor örneğin

 

“DIŞARI ÇIKMA DA NE YAPASAN, YAP” DENİYOR

Kabul etmek gerekiyor ki, topoğrafik koşulları nedeniyle dünyanın en zor üretimi yapılıyor Zonguldak’ta… Mekanize kazı yöntemlerini, yeni üretim tekniklerini uygulamak mümkün değil çok zaman. Ama bunu geliştirmeye yönelik Ar-Ge çalışmaları da yapılmıyor ne yazık ki. Teknik geliştirmek, yeraltında bin bir sorunla boğuşan maden işçisinin, “yurdum insanı” yöntemiyle bulduğu çözümlerle sınırlı kalıyor. Teknik personel yeni teknikler için kılını bile kıpırdatmıyor, liyakatin, başarının, deneyimin hiçbir önemi yok çünkü kurumda. Memur-Sen ve Tek-Der üyesi olmanız, kabul görmeniz, onaylanmanız için yeterli sayılıyor.

 

İşgücü planlaması yaparak, “Yeraltına gönderilen işçiden, mesai saati içinde en yüksek verimi nasıl alırız, performansını nasıl artırırız?” diye bir derdi de yok kimsenin. Bu yüzden işçiler ocağa sokuluyor, bir iki saatte bitecek işe tertip edilenler de dahil herkesin üzerine demir kapılar kilitlenerek güya zevahir kurtarılıyor. İşi biteni yukarıya alıp, başka işlerde çalıştırmak yerine, ocakta tutup hapsetmek çok daha zahmetsiz geliyor. Kimilerine şaka gibi gelecek ama yöneticiler işçilere, “Dışarı çıkma da, ne yaparsan yap” diyor… Yeteneksizliklerinin, korkaklıklarının, denetim noksanlıklarının, işgücü planlama eksiklerinin üzerini işçileri ocağa hapsederek örteceğini sanan zavallılık doğal olarak eylemlere neden oluyor. Geçtiğimiz aylarda Kozlu’da ve Karadon’da geçen gün Üzülmez’de olduğu gibi isyan kaçınılmaz oluyor. İşçileri fare kapanına sıkıştırır gibi, yerin yüzlerce altında kilitli demir parmaklılar arkasına hapsetmek, ne kadar insani sizce?