Sen, suyunu içtiğim, ekmeğini yediğim, örselendiğim, incindiğim.
Sen, kimsesizliğim, kaderim, çaresizliğim, başıma sardığım belamsın benim.
Vazgeçmek denilen o illet hastalığın başını ezmekteyim birbirimiz için.
Alıp başını gitmek, küsmek yalnızlıklara, çare olsaydı eğer, çoktan tası tarağı toplayıp çarpmıştım kapıları yüzüne. Öyle,laf olsun diye falan da değil hani, sahiden de, içime sığmayan öfkemle çarpmıştım kapıları suratına.
İşine geldiği gibi davranıyorsun, vazgeçiyorsun bizi biz yapan değerlerimizden.
Kim çeliyor aklını bilmiyorum ama sen eski sen değilsin bunu çok iyi biliyorum.
Öyle an geliyor ki yüzüne bakmak istemiyorum senin. Kızıyorum sana, kırgınım sana, unutuyorsun seni sevenleri, senin için gözyaşı dökenleri, gözün gönlün kararıyor kaçıyorsun içine sanki. Oysa ben tutup saçlarından her baktığımda yüzüne, çaresizliğimiz için suçlu hissediyorum kendimi, elimden gelen sadece bu kadardı demiyorum senin gibi. Biz diyorum, biz bir olursak, ezeriz başını cehaletin, çirkefliğin, vurdumduymazlığın, ayıklarız emeğimize taş olanları bir bir.
Senin eteklerinden tutup ne olursa olsun bırakmamak, yani vazgeçmemek diyorum birbirimizden, anla artık beni.
İçine sinmeyen işlere boyun eğme, sen mağrur sen her daim emeğin simgesisin unutma. Bugünün iyi ki yarını var, yarınımız olmazsa ölmek bile kar etmez bize bilesin.
Öksüzlüğümüze, kimsesizliğimize ne dizeler yazdım biliyorsun boy boy,ateşlerine düştüm,yandım kavruldum, yine de vazgeçmedim senden.Senin suyunda soğudum, senin o kıyılarına vuran öfke dalgalarınla öğrendim yıkılmamayı. Sen çakıl taşlarıyla çarpışırken köpük köpük, ben bir lokma canımla sardım merhemsiz yaralarımı, kendimce.
Kaç kere söyledim hatırlamıyorum sana, bize bizden başka dost yok, bizi biz anlarız yalnızca diye. Sen tıkadıkça kulaklarını, ben amansız hastalıklarla boğuştum. Öyle kimim kimsemde yoktu ki şımartsın beni, bağrına bassın. Düştümse de kendim kalktım, tökezleyerek, korkarak attım her yeni güne yeni adımları.
Bak gözlerimin içine Zonguldak, bak, ben sana aitim sen de bana. Aynı kanı taşıyoruz damarlarımızda. Senin o kapkara ekmeğinle geldik bugünlere, aynı taş besledi bizi, aynı taş bir etti emeğimizi.
Emeğin “Başkenti” değil misin sen, emeğe en çok değer veren, sahip çıkan, kim girdi kanına, söyle kim seni bu hale getirdi. Gün birlik olma beraber olma günüyse eğer, neden kulakların sağır, gözlerin kör senin.
Yoksa hasta mı yüreğin, yoksa vaz mı geçtin kendinden.
Olmaz böyle, çevirme yüzünü yarınlarımızdan, pes etmek yakışır mı bize. Kazma küreğe adanmış umutların vebali var üzerimizde.
Sen kalk ayağa savur ihtişamını, bak nasıl düşüyor dallarından çürük insanlar, bak nasıl yeşeriyor adım adım çorak topraklar.
Şimdi alıp başını gitmek vardı da, ölümüne sevdalıyız dedik ölümüne…