ZONGULDAK’ ta İNSAN HAKLARI ve…
Ankara da (21-22 Ekim), Türkiye İnsan Hakları Kurumunun düzenlediği ‘İnsan Hakları Kurullarının desteklenmesi ve kadın Hakları’ toplantısındaydık.
Zonguldak İl İnsan Hakları Kurulu’ndan Arife Dereli, Sabri Yavuzyılmaz, Hüseyin Şirin, Mustafa Yeşilyurt ile katıldık, iki tam gün süren toplantıya.
Eski Dedeman’da(Latanya), gerçekten eğlendik, dinlendik ve birçok bölgeden yeni yüzlerle tanışıp, bilgilendik.
Değişik salonlarda aynı zamanda başlayan ‘yuvarlak masa’ toplantıları, tüm katılımcılara ‘tecrübe’ kazandırdı. En önemlisi, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Başkanı Dr. Hikmet Tülen’in toplantıları yakinen takip edip, son gün ki oturumun yöneticiliğini yapmasıydı.
Dr. Tülen, sabırla söz almak isteyenleri dinledi ve İllerdeki ‘İnsan Hakları Kurulları’ndaki eksik/ aksaklık ve gelişmeleri not aldı.
Bu vesile, Zonguldak’la ilgili gelişme ve beklentilerimizi hem sözlü, hem de dosya halinde kendisine ulaştırdım. Dikkate alınacağına inanıyorum.
‘Hak ve Özgürlükler’ Ademoğlu’nun dünya’ya gelmesiyle hep gündemi oluşturmuş.
Magna Carta(1215) ve ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde (10 Aralık 1948) özgürlükler ‘slogan’ ve ‘dizi’ haline getirilmiş olsa da, gündemdeki ağırlığını korumuştur.
Yeryüzündeki insan ve ülkeler; hak - özgürlükler açısından, kendi çaplarında lehte ve aleyhte katkılar yapmış, yapmaya devam ediyorlar. Dolayısıyla, insan haklarına dahil edilen haklar statik değil, dinamiktir. Yani, gelişmeler eklenebilmektedir.
Milletimizin de, hak ve özgürlükler manasında, tarihi süreçte katkıları olmuştur. 1876 Anayasası (ilk Anayasamız) ve Cumhuriyet’in ilanı (1923) bunlar arasındadır.
Bu gün bile: Hak ve Özgürlükler açısından, başlarda değilsek de, sonlarda da değiliz.
Elbette; 2002 yılından bu yana 10 kez değişen Anayasa’yı yeniden yapamamak ayıptır.
Seçim yasası tartışması da…
Ancak, Ülke genelinde gelinen noktayı yok, saymak abesle iştigaldir.
İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans, DGM’lerin ve Askeri Vesayet’in kaldırılması, Seçilme yaşının 25 olması, Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi, denetimli serbestlik uygulaması, hafif suç işleyenlerin cezaevine girmesini engelleyen ‘Elektronik kelepçe’, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu, Sivillerin Askeri Mahkemelerde yargılanması, Siyasi Partilerin kapatılmasını zorlaştırma. Başörtüsü yasağının son bulması…
Aile Mahkemeleri, Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurulması, Yeniden yargılama hakkı, vs…
‘Hak ve Özgürlük’ sınırı çok geniş…
Bir insan, kendisinin bir konuda sınırlandırılmış olduğuna inanırsa, orada insan hakkı ihlali vardır.
Bu açıdan bakıldığında, ‘İnsan hakkı ihlali’ olmayan bir ülke düşünmek mümkün mü?
‘Hak ve Özgürlük’ edebiyatının başlangıç noktası ise ‘İnsanın yaşam kalitesini aşağı çeken uygulamalar…’ olunca, konuşacak şey çok fazla oluyor maalesef…
Ankara’daki toplantı da, konuşmacılar: Ağrı ve Diyarbakır başta olmak üzere, kurum ve kuruluşlara konan şikâyet kutularından, fazla şikâyet mektubu almadıklarını ileri sürdü.
Bizim de(Zonguldak) şikâyetlerimizden biri bu.
Sebepleri bana göre, İl İnsan Hakları Kurulu’nu iyi tanıtamamak. Hak ihlaline uğrayan kadın- erkek, müracaat kapısı olarak dernek, sendika ve Belediye kapılarına başvuruyor.
Netice de çözümsüzlükle karşılaşıyor. Medeni değil, bedeni çözümler (İçki, kavga, intihar) aramak zorunda kalıyor.
Zonguldak açısından, sorunları özetlemek icap ederse;
* Evvel emir de Zonguldak merkez de, kurul’un rekabet edeceği bir başka İnsan hakları örgütü yoktur. Yani, İl İnsan Haklarına düşen yük daha da ağırlaşmaktadır.
* Zonguldak İl İnsan Hakları Kurulu’nun işlerini takip eden ‘Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü’ kendi görevleri başından aştığı için, ‘KURUL’un organizesine ayıracak vakti kalmamaktadır.
* Kurul’un: Vilayet Binası içinde kendisine özel, bir toplantı odası (büro) yoktur. Başvuru yapacak üç kişinin oturtulup dinleneceği; kurul üyesi ve misafirlerin oturup, konuşup - tartışabileceği, doküman ve araçların bulunacağı bir oda yoktur. Vilayet içinde ki Kriz Masası toplantı salonu yanında, iki sandalyeli diğer kurullarla ortak kullanıma açık, bilgisayarlı oda, işe yaramamaktadır.
* Hal bu ki; İnsan Hakları Kurulları müstakil bürolara sahip olmalı (mutlaka Vilayet binası dışında) ve İl İnsan Hakları Uzman ve Kurul Üyeleriyle birlikte çalışmalı. Kurulların belirli bir kurumsal kimlik kazanması, vatandaşla daha rahat ortamda, belirli bir güven ilişkisi içinde, daha etkin, samimi bir ilişki kurabilmesi ve kurul işlerinin daha çabuk görülmesi için oldukça önemlidir...
* Ayda bir hatta birkaç ayda bir ‘adet yerini bulsun’ türünden yapılan toplantılar, kurul üyelerinin de ilgisini kopartmaktadır. Bu Başbakanlık ile taşradaki kurullar arasında bir kopukluk yaratmaktadır.(Geçen ay ki toplantı ‘gündem maddesi yok’ gerekçesiyle yapılmamıştır.
(Hal bu ki, Ankara’daki ‘İnsan Hakları Kurullarının desteklenmesi’ toplantısından önemli bir gündem olabilir mi?)
* Oluşturulacak yeni kurumsal yapı içinde, seminer, eğitim, ortak bilgi alış- verişi daha kolay sağlanacaktır. (İl Kurulundaki üye kuruluşlar, şürekli takipçisini değiştirmekte, yeni katılan üye toplantıya eğitimsiz, bilinçsiz, misafir statüsüyle katılmaktadır)
* Özel Büro çalışmasıyla, yazışmalar elektronik ortamda daha rahat yapılabilir ve kurulun karar, defter ve başvuru işlemlerinin takip edileceği bir sistem geliştirilebilir.
* Kurullara yapılan İnsan Hakları Ödenekleri ile büroların ihtiyaçları olan, kitap, bildiri, eğitim CD’leri, afiş gibi tanıtım ve aydınlatma çalışmaları rahatça yapılabilir.
Yapılanları elbet de yok saymak, geçen zamanı boş farz etmek gibi bir lüksümüz yok.
Ancak, geleceği kontrol, İnsan Haklarını güvence altına alabilmek için, istikrarlı kurumların oluşturulmasını sağlamak, başta Zonguldak’ta ki 20 kurul üyesinin görevi olmalıdır.
Yoksa adet yerini bulsun cinsinden yapılan toplantı ve atılan imzalar ve kutlama törenleri, kurulumuzu, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi açısından ‘vazgeçilmeyecek bir unsur’ haline getirmeyecektir.
Bu kurul, giderek toplum içindeki yerini sağlamlaştıramazsa, Zonguldak’ta daha önce kurulmuş, birer toplantı sonrası kaybolup giden ‘İntiharları Önleme Kurulu, Kaçak Kömür’ü Önleme Kurulu, ‘Sözde Ermeni İddialarına Cevap Kurulu’ gibi yok olmazsa da taşra da ‘işe yaramaz’ bakışına mecbur olacaktır.
Kurulların kamuoyu tarafından tanınırlığı ve sorun çözme kapasitesi arttıkça, insanların ‘insan hakları bilgisi’ ve ‘hak arama bilinci’ geliştikçe, başvuru sayılarının şimdiki sayıların çok üzerinde olması kaçınılmazdır.
Türkiye’nin 21. Yüzyıl da dışarı da söz sahibi, içerde toplumsal huzur’u yakalayabilmesi İnsani gelişmişlik yarışında78. sıradan kurtulabilmesi için, İnsan Hak ve Özgürlükleri konusunda, sınıfta kalmaması gerekmektedir.