Zonguldak Tarihinden

Abone Ol
Benim adım Amelebirliği

Doğma – büyüme, Zonguldak çocuğuyum ben…

Hani yaşlılara sorarlar ya “Kaç yaşındasın?” diye… Önce nüfusa göre yaşını, sonrada annesinin kendisini doğurduğu zamanı anlatır size.

Bazen hatırlayamaz bile…

“Anam beni mısırlar ekilince doğurmuş.” der. Yılını bilse de, gününü ve hatta ayını, bilemez benim gibi…

Zonguldak çocuğuyum ben doğma büyüme. Amelebirliği benim adım.

 Sahi! Kaç yaşındayım ben sizce?

Kömür havzası sınırları içinde, bu havzaya hizmet için doğdum ben.

Nüfus’a göre 91 yaşındayım.  Yani tevellüdüm 22.7.1339… Sizin yeni takvime göre 22 Temmuz 1923’de doğmuşum ben. 151 sayılı Havza-i Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun’la hesaplarsak bile en az 93 yaşındayım. Yasam 10 Eylül 1337’de çıktığına göre. Durun, sizin hesaplamanız zor yaşımı. Yardımcı olayım ben size. 10.9.1921 asıl 151 sayılı yasa tarihim. 10 Eylül, 'Amele Bayramı' olarak uzun yıllar kutlandığıma göre en az 93 yaşındayım ben.

Bakın dahası var.

Ama benim yaşım 93’ten fazla. 

Tunalı Hilmi Bey’in 28.4.1921 (28 Nisan 1337) tarihli 114 sayılı Zonguldak ve Ereğli Havza-i Fahmiyesinde Mevcut Kömür Tozlarının Amele Menafi-i Umumiyesine Olarak Fürühtuna Dair Kanun’undan söz etmedim henüz…

Henüz Cumhuriyet ilan edilmediği bir dönemde 16 Ağustos 1336, yani 1920’de 383/10-18 sayılı ile aciliyeti; “Dakika tehiri gayri caizdir” (Dakika gecikmesi uygun değildir) şeklinde belirtilen Umuru İktisadiye Vekili Celal Bayar imzalı “…Ehemniyetle rica olunur efendim” diye biten telgrafından söz etmedim bile… Yaşımın cumhuriyetten eski olduğu anlaşılmasın diye…

Yani sizin anlayacağınız asırlık oldun. Ha beş, ha üç kalmış 100’e…

Bir bakın bakayım çevrenize…

Benim yaşımda olup da her şeyi hatırlayan var mı?

Yoksa yaşam hatırlanmayan bir an mı?

İnsanlığın sivil tarihi belgelerde saklı.

Anlatılanlar paylaşılırsa efsane, kayda geçerse belge niteliği kazanır.

Benim adım Amelebirliği

Yok, ettiğiniz şehrin son tacıyım ben.

İş kazalarım, yardımlarımla…

Dışarıdan bakınca bir hayat, içine girince bin hikâyeyim ben…

Sormuş,  yasam için hukukçular,  “Maden ocağı nedir?” diye…

31 Ocak 1924 tarih ve 37 sayılı ‘Ereğli Kömür Havzası Maden Amelesinin Hukukuna Dair Kanun Tefsiri’yle;  “Maden ocağı, yalnız toprak altında bir galeri ya da kuyu demek değildir. Çağa uygun bir maden ocağı, yeraltı ve yerüstü donanımlarıyla bir bütün oluşturur. Kömürü yıkayıp, cinslerine ayıran ve doğal haldeki kömürü kok, briket hallerine çeviren, atölye ve ocaklara temiz hava sevk eden makineler ile çeşitli ocaklar arasındaki havadan taşıma araçları, küçük demiryolları ve şimendiferler ve harmanlar ile kömür nakline özel oluk, iskele ve limanlar, diğer deniz ve kara ulaşım araçları ile daha bir çok hareketli ihtiyaç maddesi çıkarma, üretme ve ulaştırma birbirinin bütünleyicisi ve tamamlayıcısı maden ocağıdır“ demiş, Büyük Millet Meclisi…

Bilmem, anlatabildim mi?