Osman Ziya Sülün (1923 - 1984) "Sülün Osman" olarak bilinen ünlü dolandırıcı.
Osman Ziya Sülün, 1923'te İstanbul'da doğdu. Adını duyurduğu ilk "işini" 1948 yılında Fatih'te yeni tuttuğu evin sahibini dolandırarak yaptı. Kirada oturduğu evi kiracısıyken sattı. 1950 ve 60'lı yıllardaki "işleriyle" ün kazanan "Sülün Osman", tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara 'satarak' ya da 'kiraya vererek' efsane haline geldi.
Bu olaylar Türk filmlerine de konu oldu. Osman Sülün, 20 Nisan 1962'de hapisteyken "Alınteri ile Yaşamak" konulu konferans verdiği de bilinmektedir.
Galata Köprüsü'nü satmak üzereyken tesadüfen yakalandı. Ölümüyle ilgili kesin bilgi olmamakla birlikte, polisin tahminlerine göre 1984'te Beyoğlu'nda sürekli kaldığı otelde kalp krizinden öldü ve kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına gömüldü.
………….
Sülün Osman 1960 ve 70’li yılların en ünlü dolandırıcısıdır... İstanbul’da doğduğu için ününü orada almış. Türkiye’nin değişik yerlerinde de icraatları var. Ancak Zonguldak ile yolu hiç kesişmemiş. Kesiştiyse de bilmiyoruz. burada icraatı olmuşsa da işini temiz yapmış olmalı ki, Zonguldak’la bağlantılı ismi hiç geçmemiş. Genelde kalabalık yerleri, göz önü mekanları, önemli ortak kullanım değerleri olan yerleri mesken tutmuş.
1960’lar, 70’ler hatta 80ler Zonguldak’ın en parlak yılları. Nüfusun en kalabalık olduğu zamanlar. Madencililiğin altın yılları, yaklaşık 50 bin maden işçisi barındıran kurumsal bir kent. İçinden başbakan ve bakan çıkarmış bir şehir. Her yerinde kurumsal bina, fabrika ve tesis. Sosyal hizmetlerden herkesin faydalanabildiği bir şehircilik anlayışı. Kültür, sanat ve eğlence kültürünün merkezi. Şehrin ortasından sıra sıra geçen, sonu gelmeyen kömür vagonları. Limana giren çıkan yük ve yolcu gemileri. Futbol takımı birinci ligde oynayan bir şehir.
Zonguldak için “küçük İstanbul” diyebiliriz. Sülün Osman’ın çalışma sahası olarak Zonguldak’ı dahil etmemesi isabet olmuş. Yoksa potansiyeli olan bir şehir. Buradan başka Sülün Osmanlar çıkmış mıdır bilinmez. Çıkmışsa da ünü yurt genelinde yayılamamış olmalı…
Sülün Osman Zonguldaklı olsaydı yapacağı ilk şey kömür işi olurdu. Toptan mı yapardı yoksa perakende mi? Her ikisini de yapardı. Dışarıda bekleyen kömür yüklü gemileri bile ayak üstü satardı… Çarşının ortasından geçen kömür yüklü vagonları da... İstanbul şehir hatları vapurlarını taksitle sattığı biliniyor. Öyle ki mühim başarılara imza atmış olan Sülün Osman'ın zamanında Dolmabahçe önünde demirlemiş Amerikan 6.Filosu'na ait bir savaş gemisini sattığı da rivayet edilir…
Eğer anlatılanlar abartılı geldiyse kayıtlara geçen resmi dolandırıcılık olaylarına bir bakalım:
Raylı tramvayı satan, kömür vagonlarını satmaz mı? karşılaştıralım…
Günlerden bir gün, Sülün Osman, Beyoğlu, İstiklal Caddesi’nde, yere çömelmiş gelip geçenleri seyretmektedir. Bu sırada saf bir vatandaş ona, burada ne yaptığını sorar. Sülün Osman adamı şöyle bir süzer ve adamdan iyi iş çıkacağını anlar. Ona: “Şu gelip geçen tramvaylar benimdir. Tramvaylarda ne kadar yolcu olduğunu, vatmanların iyi çalışıp çalışmadıklarını kontrol ediyorum” der.
Sohbet ilerleyince Sülün Osman sorar. “Amca yabancısın galiba, ne iş yaparsın?” Adam, Traktör almak için geldiğini, fakat parasının çıkışmadığını anlatır. Bunun üzerine Sülün Osman: “Amca, bu yaştan sonra traktör senin neyine. Traktörün masrafı çok olur. Mazotu var, yedek parçası var. Sana büyük masraf açar. Bak bu tramvayların hepsi benim. Artık hepsini kontrol edemiyorum. Müşteri çıktıkça tek tek satıyorum. Bunlar demirdendir. Bir şey olmaz. Akşam elektriğe bağlar, sabahleyin sürersin. Köyde, kasabada, her yerde çalışır. Ben seni sevdim. Bir tanesini kelepir fiyatla sana vereyim. Bununla iyi para kazanırsın” der.
Adamın kafası bu işe yatar. Sülün Osman’a: “Tramvaylardan birini kaça verirsin?” diye sorar. Sülün Osman: “Senin traktör paran bunu almaya yetmez. Fakat bende bundan çok var. Bir tane eksik olsa ne olacak. Bak şimdi 484 numaralı tramvayı m geçiyor. Bunun gibi daha altı yüz tane var. Canın sağ olsun. Bir tanesini senin gül gibi hatırın için vereceğim. Sevildiğinin kıymetini bil. Hemen al. Yoksa satmaktan vazgeçerim bilmiş ol” diyerek, adamın ağzından girer, burnundan çıkar… Adam, tramvaylardan birini almayı kabul eder. Sülün Osman, cebinden bir beyaz kâğıt çıkarır ve adama bir senet yazar. İmzalar atılır, parmaklar basılır. Sülün Osman, adamla tokalaşır, hayrını gör, der ve adamın bütün parasını alır. Adamı tramvaya bindirir. Ona: “Son durakta bu senedi vatmana göster ve tramvayını teslim al”, der. Tramvay son durağa gelince vatman, adamın bir türlü tramvaydan inmediğini görür: “Hemşerim son durak. İn aşağı” der. Adam, elindeki senedi vatmana gösterir ve tramvayı satın aldığını asıl kendisinin aşağı inmesi gerektiğini söyler. Patırtı çıkar, polisler gelir. Adam senedi polislere de gösterir. Polisler imzayı görünce: “Sülün Osman’ın işi derler.” Durum anlaşılır. Olay basına konu olur. Zavallı adam traktör almak için geldiği İstanbul’dan beş parasız köyüne döner.
Zonguldaklı Sülün Osman Tren İstasyonunun olduğu caddeye bir masa kurup geçen kömür vagonlarını sayarken, vardiya değişimi saati yoğunluğundan faydalanabilir miydi? Onca işportacı, destancı ve satıcının olduğu istasyon caddesinde!
…………
Sülün Osman Galata Kulesi ve Kız Kulesini defalarca satmış, peşinat alıp kalanı senet düzenlemiş. Her dolandırıcılıkta aynı imzayı kullandığı için polis imzasını hemen tanırmış. Galata Kulesi’ni satarken, kule balkonundan erken tespit edilen her yangın ihbarından ek kazanç sağlayacağını da satarken ayrıca pazarlarmış.
Zonguldak’ta benzer satış Deniz Feneri olurdu. Sülün Osman için Deniz Feneri’nin satışı kolay olurdu. O yıllarda Fener Mahallesi’ne girişler herkese açık değildi. Girişinde araçlar için bariyer ve yayalar için de giriş izne tabiydi. Deniz Feneri’ni satın alanın, Teniz Kortu ve Deniz Kulübü’nü almanın önü de açılmış olurdu...
Sülün Osman hayatı boyunca akıllara zarar onlarca dolandırıcılık yöntemi uygulamış. Taksim meydanına paspaslar serip geçiş parası düzmecesi ile Taksim meydanını sattı. Dolmabahçe Sarayı’nın önünde saat ayarlama parası aldı, kendini falcı ve medyum olarak tanıtarak para kazandı. Galata Köprüsü’nü satmaya çalışırken tesadüfen yakalandı. Boğaziçi Köprüsü açıldığı zaman Sülün Osman’ın yaşı ilerlemişti. Boğaziçi Köprüsünü daha sonra başka bir dolandırıcı sattı.
Sülün Osman yakayı ele verdiği Galata Köprüsü satışında aynı taktiği kullanmıştı:
Köprünün kalabalık olduğu vakitlerde arkadaşları ona para ödermiş. Köprüden geçen insanlar ise olayı merak edip onun yanına giderlermiş. Gözünü kestirdiği insanlar Galata köprüsüne talip olunca, Sülün onlara köprüyü ayak üstü satarmış.
Galata Köprüsü satışında tesadüfen yakalanmış ve cezaevine girmiş. Bu olayla ilgili “Kusura bakma hakim bey. Memlekette Galata Köprüsü’nü satın alacak eşekler olduğu sürece ben bu köprüyü satarım.” Sözü kayıtlara geçmiş.
Zonguldak Fevkani Köprüsü’nün hizmete açılış yılları, İstanbullu Sülün Osman’ın uzmanlığının zirve yaptığı yıllarla paralel. Galata Köprüsü’nün iki ayağı var, zira Fevkani Köprüsü beş ayağı. Tam bir kazanç kapısı… Tabi ki Sülün Osman için… Şimdi, Zonguldaklı Sülün Osman’ın Fevkani Köprüsü’nü de satarken yakalanmasının hikayesi olabilirdi. Yakalanana kadar beş noktada çalışma sahası olduğu için güzel gelir kapısıydı… İstasyon ayağı, olmadı çarşı ayağı, Acılık ayağı, Soğuksu ayağı derken… Satış ve sıvış…
Şimdi yıkılması düşünülen Fevkani Köprüsü’nün yıkılma gündemi o yıllarda olsaydı, çok önceden Sülün Osman köprünün demir hurdasını bile satardı…
………….
Sıra dışı dolandırıcılık yöntemleriyle ünlenen Sülün Osman kendisini şöyle anlatıyor:
“Benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında. Yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı… On tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti. Kuyumcunun kapısındayız ve dükkan kapalı. Karımın hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan.
Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. Diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın. Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor. O arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri. Telaşlanıyor adam kazanç imkanı kaybolacak diye. 300 lirayı verip alıyor bilezikleri.
Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım, diye karakola gidiyor. Ben aranıyorum. Demiyorlar ki ona, “be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı?” Gayet açık ki beni dolandırmayı planlamıştı. Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım.”
…………
Sülün Osman, 1970’li yıllarda, TRT’de, Cenk Koray ve Güneş Tecelli’nin hazırlayıp sundukları bir “Telespor” programının konuğu olmuş ve bazı maceralarını anlatmıştır. Orada anlattıklarına göre, Sülün Osman, müşterilerine, İzmir Saat Kulesi’ni, İstanbul Üniversitesi’nin bahçesini, hatta cennetten yer bile satmıştır. Kendisine, yaptığı işlerden pişman olup olmadığı, tövbe edip etmediği sorulduğunda, o: “Tövbe ettim. Fakat bazılarının yüzüne bakınca, alınlarındaki yazıyı görünce tövbemi bozdum. Çünkü onların alınlarında, ben enayiyim, gel beni kazıkla, yazıyor” demiştir. Programı sunanlardan biri: “Biz o yazıları neden göremiyoruz?” diye sorunca da Sülün Osman şu karşılığı vermişti: “Okumasını bilecen kardeşim!”
………..
Günümüz Sülün Osmanlarının yüz yüze, gözünün içine bakarak dolandırma işleri zorlaştı. Sayıları da çoğaldı. Saf ve temiz insanlar ister istemez mutasyona uğradılar. Her şeye şüpheci ve güvensiz yaklaşır oldular. Sülün Osmanlar artık telefonla ya da dijital yazılım ve kopyalama kullanarak dolandırıyorlar.
Yüksel Yıldırım