Zonguldak’ın nam-ı değer “SAKALLI GAZETECİSİ” olarak herkes bilir…

Ahmet Külsoy’u…

Ahmet, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)’da memur iken Allah rahmet eylesin Kemal Sönmez’in İnanış Gazetesinde muhabirliğe başladı…

Memur iken salla başı al maaşı yapmam dedi ve TTK’da ki memuriyetinden feragat etti…

Kemal Sömez o dönem öyle bir çığır aşmıştı ki; Uyanış Ali Bahadır’ın karşısında yeni bir ofset tesis getirmişti…

Bununla da kalmayıp Gazeteci kadrosuna rahmetli Savaş Ay’dan başlayarak tüm aykırı isimleri katmıştı…

Müjdat Akgün, Mehmet Gezer, Necmettin Gezer, Mustafa Hoş, Ahmet Külsoy, Vedat Güzey,  ilk aklıma gelen isimler…

Unuttuğum arkadaşlarımdan da af dilerim…

Biz rahmetli Hasan Ertuğrul Emral’ın Haber Gazetesinden yetişmiştik…

Tek “SAĞ” gazete bizdik…

Rakip; İnanış, Uyanış, Şafak ve Anavatan idi…

Yani rakip Ali Bahadır, Kemal Sönmez ve Fahri Hüsrev Yücel’di…

Ulusal hedefi koymuştum mesleğe başladığımda…

1981 Armutçuk grizu faciasında Servet Kabaklı ağabeyim ile Tercüman gazetesi muhabiri olarak yol aldım…

Türkiye Gazetesi ve Bulvar Gazetesi ile geçiş yaptım Haber Gazetesi yıllarımda…

Ayşe Durukan’ın İnanış Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü iken cezaevine girmesiyle başlayan serüven…

Ayşe, Hem İnanış hem de Milliyet muhabiriydi…

Ama Milliyet’in Spor muhabirleri vardı…

Rahmetli Süreyya Mete gibi…

Rahmetli Adnan Atalı gibi…

Ayşe cezaevindeyken Haber Gazetesi ailesine katılmıştı…

Ve de Milliyet’e kaşeli muhabir olmuştu…

Ayşe Durukan’ında hedefi ulusal medya idi benim gibi…

O Zonguldak’tan ayrılıp giderken benini Milliyet Muhabiri yapmıştı…

MİL-HA Genel Müdürü Taner Atilla ile bizim hayatımız değişti…

O Başlayan serüvenle ben Hürriyet Haber Ajansına adım attım…

28 Nisan 1993’de Adalet Gazetesi doğdu…

Ve birileri teferruat gazetelerini kapatmak zorunda kaldı…

Kimi gazeteyi, kimi TV’sini sattı…

Zor oyunu bozmuştu…

Genç kuşak gazeteciler ordusu oyuna girmişti…

Ulusal medyada geçen o yıllarda bir çok genç arkadaşında önünü açtım…

Yarıştan korkmama adına bunu yapmıştım…

Haber altlatmak dünyanın en büyük keyfidir…

Gerçek gazeteci için…

Konumuz Ahmet Külsoy…

Ahmet 12 Eylül 1980 öncesi İstanbul Pastanesinin karşısında olan MHP İl binasının önünde devrimci kitaplar satardı…

Teşkilatta canı sıkılan Ahmet’i döverdi…

Öyle böyle değil…

Ama Ahmet yine sabah orada “İşçi Davası” adına kitap sergisini açardı…

Ahmet’in ölüm dışında bir şeyden korkmadığı anlaşılınca…

Onu dövmek teşkilatta yasaklanmıştı…

1980 Darbesinden sonra her şey değişti…

Ahmet, İnanış’ta iken, Güneş Gazetesi Zonguldak’ta muhabir arıyordu…

Ve Ahmet’i Güneş Muhabiri yaptım…

Hatta Haber Gazetesinin çatı katında bir günde onun ofis açmasını sağladım…

Ahmet kalıplara uymayan gazeteci idi…

Aykırı idi…

Varlığı da yokluğu da bilir…

Demir çubuklar, zincirli sopalar kafasını kırılmasına neden olan, kitaplarından asla vazgeçmedi…

Yokluk oyunu bozuyor ya…

Ahmet o binlerce okuduğu kitaplarını yok pahasına satmak zorunda kaldı…

O ağladığı günü asla unutmam…

Ahmet hiç evlenmedi…

Ama o kitaplarını yok pahasına sattığı gün…

Sanki evlatlarını kaybetmişti…

Benim gerçek dostum, arkadaşım olan kişidir Ahmet Külsoy…

Bir defa Güneş Gazetesi istemediği halde, ben istiyorlar dediğim için sakallarını kestirmişti…

Bunu daha sonra öğrendi…

Gazeteciliğin UŞAKLIK olmadığı dönemde habercilik yarışı yaptık sadece…

Her gecede birlikte idik…

Haber atlatma keyfiyle…

Şimdi ne oluyor???