Haber başlığı “Öğretmenevi yıkılıyor” şeklinde idi. Devamında madde bağımlıların uğrak yeri olduğu yazıyordu, fuhuş yuvası olduğu da.

 

Gördün mü bak, madde bağımlıları, fuhuş sever milletimiz ile benzeri taraklardan bez dokuyanlar yersiz-yurtsuz kaldılar şimdi. Oh olsun onlara. Kira verecek paraları yok ama böyle bedava yerlerde kafa bulmak için kim bilir nereden buluyorlardı parayı? Üstelik vergisi kesilmemiş hangi para kutsal ki arkadaş? Devletin payını ver, gerisine can kurban.

 

“Oraya karı getirilir mi bilader?” bir yana, hangi şırfıntı geliyor ki terkedilmiş yere? Ayıp diye bir şey de var, devletin sıkı denetimi ve garantisi altında kerhaneler var. Vergi veriyor bunlar vergi, öyle malları merdiven altı değil anlayacağın. Haksız rekabete alet olmuş bir öğretmenevi elbette yıkılmalı ve yerle bir olmalıdır. Cenabet yerdi zati, iş mi yani? Üstünde devletin hastanesi, yanı başında yıldızı saymakla bitmeyen bir devlet lisesi arkadaş.

 

Hepsi bir tarafa o cenabet yer yurttaş bağışlarıyla yapılmış bir lisenin eklentisiydi. Başta Mehmet Çelikel olmak üzere Zonguldak’ın aydınları üç-beş denkleştirip çimentonun vesikalı zamanlarında o binaları oluşturdular. Şimdi yıkılan yer de lisenin yurdu idi. İlçelerden gelen öğrencilerin evi yani.

 

Buna girmeyelim isterseniz. Zamanın fotoğraflarını koymak lazım. Öncü Mehmet Çelikel’i anmak lazım. Tarihe dalarsak bağlarımız güçlenir. Yakeelerin çıkarına dokunur. Sahi TOKİ mi geliyor yerine? İyi olmasına iyi yer, AVM değil ama kıyak bir yıldızı bol otel olabilir. Kimlik problemi yok, çat kapı pezevenk hazır. Hayırlısı diyelim. Hemen altında fotoğraf çekilmesi yasak olan bir bölge var ya, nerde bunun tapusu aslında. Dağlarda yer mi yok, şehrin ortalık yerinde ne işleri var dermişim.

 

Başka bir şey konuşalım aslında. Eskiden zenginin malı züğürdün çenesini yoruyordu, şimdi hırsızın çaldıklarını anlatabilmek için ağzımızda lastik kalmadı. Demek ki ileri gitmiş demokrasilerin hali de başka oluyormuş.

 

HERKESE İŞ, KÖYLÜYE TOPRAK!...

 

Ne kadar çok ortamını beğenmeyen veya işsiz varmış. Milletvekili olmak için sıraya girenlerin sayısında patlama yaşanıyor. Üniversitesini terk eden dekanlar mı ararsın, MİT'ini bırakan eski subayları mı sayarsın, odasını yönetmekten vazgeçen müzmin oda başkanlarını mı sıralarsın, hatta imamlığı bırakan öbür dünyacıları mı sayarsın?

 

Bu defa mahsul bol.

 

Kestane de böyle işte. Fazla olunca "kış çetin geçecek" derlerdi.

 

 

HAYIRLI OLSUN!

 

TTK’dan bir çağrı alan Zonguldak halkı ne kadar ciddiye alır bilemiyorum ama ben birkaç not düşmek zorunda kalacağım. Bu notların amacı tarihe kayıttan başka bir şey değil.

 

Kentin merkezindeki Zonguldak Lavuarı ve eklentilerini hurdacılara veren kurum şimdi “müze yapacağım” diyor. Der-der. Ne kadar kalıcı biz ona bakacağız. Bu ara da epeyce bir şeyler toplamadı değil. TMMOB’deki bir kez daha eşine rastlamayacak yükte bedava, manevi ve belgesel değerleri ağır ne varsa aldılar sanıyorum.

 

Ekrem Murat Zaman’ı kırmayı hiç istemem ama onu da anmadan edemeyeceğim çünkü yine bu gazetede yer alan müzeye halk desteği çağrısı altında onun imzası var. Ekrem, bu kent için çalışan, gecesini gündüzüne katan bir araştırmacı maden mühendisi ancak kurum onun gibi değil. Anlık değişmeler gösteren, tepe noktası ve yapısı ile bu mühendisin topladığı insanlık mirasını hurdacıya verirse ne olacak endişesi hiçbir zaman ortadan kalkmayacak.

 

Nedenlerini çok basit sıralayacak olursak en başta “oy deposu” olarak kullanıldığı ve kullanılıyor olduğu gerçeği var. Yani zaten Türkiye Taşkömürü Kurumu denilen yapının gelmişi-geçmişi hiç de kömür üretme yapılandırması değil. Böyle baktığın zaman maden mühendisi arkadaşlarımızın kişisel çabalarıyla topladıkları bir kısım müze malzemesinin değerlendirilmesi işini keşke oda kendi yapsaydı demeyelim de ne söyleyelim?

 

Birkaç defa bölgenin önemi açısından değindiklerimize gelelim. Vaktimiz yeterse Ankara misafirlerinin Zonguldak’ta nasıl ağırladığını da yazarız. Bu kurumun okulları vardı. Orada öğretmenlik yapmak bile ayrıcalıktı. Öğrencileri şimdiki MEB sisteminden daha iyi koşullarda eğitiliyordu. Her bölgede deniz kulüpleri, tenis kortları, spor tesisleri, öğrenci servisleri, misafirhane ve konakları olan dev bir yapıdan söz ediyoruz.Çaydamar’daki Fransız kompresörünü niye çöpe attınız? 200 yıllık ve hala çalışır haldeydi. Kandilli vargeli niye devre dışı? Vargelin deniz seviyesindeki buharlı vinç hangi hurdacıya verildi? Liman arkasındaki şimendifer tüneli içine neden kül döküyorsunuz? Elbette orası hangi belediyeye bağlı? Neden size ceza yazmıyorlar? Aynı tünelin devamını da bu şekilde doldurmuştunuz. Vali İsmet Metin zamanında temizlendi. Restorasyonu da yapılacaktı ama sayın valinin Zonguldak’taki günleri bitti. Hani devlette devamlılık vardı? Restorasyon niye iptal edildi? Sahi Çaydamar ocağını da müze yapıyordunuz bir zaman. Hangi sözünüze inanacağız?

 

Hani şimdi şeytan diyor ki, yolsuzluk malzemelerini de toprak altından çıkarın. Ukrayna’dan alıp da yerin derinliklerinde terk ettiğiniz büyük makineler vardı, müzeye onları da koyarsınız belki…

 

Elbette söylenecek birçok söz var. Yine de biz, kalan son iyilerden bir tanesini müzeniz için söylerken, bu çaba için gönülden kafa yormuş arkadaşlarımızın yerine başka bir KİT ağasının getirilmesine de sessiz kalmayacağımızı belirtmeden edemiyoruz:

 

İşte o söz: Hayırlı olsun!