ANTİDEMOKRATİK-FAŞİST DÖNEMLERİN
ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ…
Yaşım 70 oldu 52 yıllık siyasi yaşamım var. Bu 70 yıllık yaşamımda geçmişten bugüne daha fazla özgürlük günleri görmedim. Babamda görmemiş, anlattığına göre Dedemde görmemiş. Bu nedenle son günlerde yapılan operasyonda çocukların çektiği acıları gördükçe hiçbir zaman kabuk bağlamayan yürek yaralarım hep kanıyor. 
Baskıların çok arttığı dönemlerde Çocukların çektiği acıları yüreğimdeki o kabuk bağlamayan yara izlerini yaşamımdan örnekler vererek sizlerle paylaşmak istiyorum.
Babam babasını yani Dedemi en son 7 yaşındayken görmüş. Savaş zamanı o cepheden öbür cepheye savaşa gönderilen Dedem sonradan cephelerin birinde kaybolmuş.
Babam ağaların yanında besleme büyümüş. Sonra Zonguldak’a gelmiş mükellefiyet yıllarında kömür ocaklarında mükellef olarak çalışmış. Bu yıllarda ocakta geçirdiği bir iş kazası sonucu sakatlanmış ve işten çıkarılmış, o yıllarda sigorta yok tabii aylıkta yok.
Baba sakat, bizi annem o dönemin zengin evlerinde çalışarak bakıyor.
Günlerden bir gün 1958–59 yılında ben daha 9–10 yaşımdayken barınağımızın olduğu arazide babamla meyve dikmek için çukur kazarken kazmanın ucuna kömür geldi.
Kazdığımız çukurda yıllar öncesinden kalan kömür vardı. Oradan kömürü aldık en fazla bir-bir buçuk teneke yani 15–20 kilo kadar.
 Babam akşamleyin onun çok azını sobada yaktı o gece sıcacık yataklarımızda uykuya dalmıştık. Uykumuzun tam derin yerinde kapı küt küt vuruldu. Babam kapıyı açar açmaz iki jandarma iki polis eve girip babamı don gömlek dışarı aldılar. Hemen orada o anda amir olduğunu sandığım biri babama iki tokat patlatıp kömürleri nereden çaldığını sordu. Babam daha cevap vermeden suç aletleri kömürü çuvalla babama yüklediler kazma küreği de bana verdiler doğru Merkez Çarşı Karakoluna gittik.
Çarşı Karakolu şimdiki SGK binasının arkasında eski Diş Dispanserinin yanı başındaydı, bizi Nezarethaneye attılar. .
 Nezarethaneye üç basamakla iniliyordu. Ezan yeni okunmaya başlamıştı,
Nezarethanenin demir kapısı açıldı içeriye iri kıyım biri girdi babam o zaman 50 yaşlarında ve en fazla 60 kiloydu. İçeri giren kişi girer girmez bana bir tekme savurdu ve yere yapıştım.  Ben daha yerden kalkamadan gözümün önünde babama kıyasıya tekme yumruk vurmaya başladı. Bir süre sonra bıraktı. Babamı döven bu kişi sağır ve dilsiz biri idi. O vurdukça istediğin kadar bağır adamın kulakları sağır duymuyor ki.
O yıllar karakola düşüp de onun sopasını yemeyen yoktu. Polis zanlıları kendi dövmez memurlukla hiç ilgisi olmayan bu sağır dilsize bir paket ikinci sigarası karşılığı dövdürürdü.  Meğersem biz o kömürleri almak ve yakmakla devletin malını çalmışız. Mahkeme para cezası verip bizi serbest bıraktı. Bu olaydan 3–4 yıl sonra bu sağır dilsizin cesedini parçalanmış vaziyette eski Zonguldak-Ankara yolu kenarında yani Gaca Bayırında ormanda buldular.   
Buna benzer bir diğer olayı ise yıllar sonra  polis büyük kızımla bana yaşattı..
Yıl sanırım 1979. Herkesin rüzgarda sallanan yapraktan şüphelendiği ve aynı zamanda ülkücü-milliyetçilerin Zonguldak’ın ve Türkiye’nin muhtelif yerlerinde devrimcilerin yoğun olduğu mahallelere ve devrimcilerin evlerine baskın yapıp onları katlettiği yıllar.
TTK (EKİ)  Kilimli Bölümünde çalıştığım maden ocağında vardiyadan çıkıp 01.00 civarı. Evime 10–15 metre yaklaştığımda sivil giyimli birkaç kişi üzerime atlayıp kollarımı arkadan kelepçeledi ve arkamdan iki kişi önümden de bir kişi beni ite kaka kapımın önüne getirdiler. Telsiz seslerinden bunların polis olduğunu anladım.
Kapının önüne geldiğimde gördüklerim beni babamın o sağır tarafından dövüldüğü yıllara götürdü. Gördüğüm manzara şuydu: büyük kızım o zaman daha 7–8 yaşlarında.
 
Polisin biri elinde otomatik sten silah bir koluyla kızımı boğazından tutup havaya kaldırmış bir taraftan da silahın namlusunu kızımın böğrüne dayamıştı.
O anda ne yaptığımı ne dediğimi tam hatırlamıyorum ama polisin kafama sert bir cisimle vurduğunu ve yere düştüğümü hatırlıyorum. Meğer 1 şube polisleri mahalleye operasyon yapmış, mahalleden topladıkları biz 16 kişiyi Zonguldak emniyet müdürlüğüne gönderdiler. Emniyet müdürlüğünde gördüğüm işkence nedeniyle polisler hakkında suç duyurusunda bulundum.
Üç buçuk yıl tutukluluk, bu üç buçuk yılda 20 defa gözaltına alınan biri olarak bunları neden anlattım. Bunları bu ülkede sadece ben yaşamadım. Bu ülkede iktidarı yönetenlerin tamamının döneminde yurttaşların çoğunun yaşadığı olayların aradan yıllar geçmesine rağmen daha da yaşanmaya devam ettiğini anlatmak istedim.
Son aylarda özellikle darbe teşebbüsünde bulundukları söylenenlerin operasyonlarında, karşı darbe yapanlar tarafından çocuklara yaşatılan acı olayların yaşanmaması için yazıyorum.
Çocukların gözleri önünde babaları-anaları gözaltına alınırken çoğu çocuk, polis tarafından operasyonda alınanların komşularına bırakılıyor.
 Komşu bu çocuğun huyunu suyunu bilmez. Ne yer ne içer bilemez.
Yaşlandım –yaşlandık artık çocuklar olsun böylesi travmaları yaşamasın.
Siz: kocası göstermelik bir mahkeme kararı dahi olmadan işten çıkarılan ve 5 kuruşsuz bırakılıp birde tutuklanan vb. stresler nedeniyle sütü kesilen maması-bezi, sağlık sorunu olan bebelerinin gözlerinin içine çaresizlikle bakan annelerin babaların gözlerinin içine hiç baktınız mı?
Siz hiç annesi gözaltına alınıp kendisi daha iki yaşında sütten yeni kesilmiş bir bebenin anne arayışını bilir misiniz? Bilmezsiniz, anlayamazsınız.
Bilseydiniz anlasaydınız o bebeye o bebelere bunları yaşatanlara karşı sessiz kalmazdınız?