Zonguldak

Atatürk Zonguldak’ta ne dedi? Ne anlattı?

Yazar Metin Aydoğan’ın “Atatürk ve Türk Devrimi” isimli kitabında, Kastamonu gezisine çıkan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Zonguldak durağında da, yöre halkının ve Türkiye’nin hiç beklemediği konuşmalar yaptığı, şapka ve giysi sorununu gündeme getirdiği yazıldı.

Abone Ol

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Zonguldak'a ayak basışının 93’üncü yıl dönümü çeşitli törenlerle kutlanıyor...

Peki Atatürk Zonguldak'a geldiğinde hangi konulardan bahsetmişti? Halka ne anlatmıştı? Yazar Metin Aydoğan, Atatürk ve Türk Devrimi isimli kitabının bir bölümünde bu konulardan bahsediyor...

İşte yazarın kitabından bir alıntı…

BAŞ GİYSİSİ

23 Ağustos 1925’te ünlü Kastamonu gezisine çıktı. Ankara’dan sessiz ve törensiz ayrılmış, yanına eski arkadaşları Fuat (Bulca), Nuri (Conker) Beyleri, iki yaver ve Genel Yazmanı’nından başka kimseyi almamıştı.

24 Ağustos’ta Zonguldak’ta, 26 Ağustos’ta İnebolu’da, yöre halkının ve Türkiye’nin hiç beklemediği sıradışı konuşmalar yaptı, önerilerde bulundu. Şapka ve giysi sorununu gündeme getirdi... Yöre’ye ilk kez geliyordu. Kastamonu ‘din adamlarının kalesi’ durumunda, son derece tutucu bir Anadolu kentiydi.

 Ancak, bu yöre, ‘Anadolu İhtilali’nin de simgesiydi. Ankara’ya silah ve insan taşıyan İnebolu-Ankara yoluna halk ‘İstiklâl Yolu’ adını takmıştı... Çankırı’dan başlamak üzere tüm kent ve köylerde ‘Kurtuluş Savaşı’nın destanlaşan kahramanını gözüyle görmek için’ herkes yollara dökülmüştü.

 Kastamonu’ya 25 km uzaklıktaki Başdeğirmenler’de, 1000 atlı yola dizilerek onu karşılamıştı. ‘Köylüler geçeceği yola halılar seriyor’, çiçeklerle donatıyordu. Köylüler kentliler, kurtarıcılarına büyük saygı ve sevgi gösteriyor, ancak aynı zamanda, beklemedikleri bir olayla karşılaşmanın şaşkınlığını yaşıyorlardı...

Kastamonulular, o güne dek ‘ihmalden, hastalıktan, eşkiyalıktan ve gurbet dertlerinden başka bir şey görmemiş; unutulan sapa bir yörenin, terbiyesi ve gelenekleriyle değerli bir halk kesiminin’ insanlarıydılar.

Bir devlet başkanıyla ilk kez karşılaşıyorlardı.

Karşılarında, ‘sırmalar nişanlar içinde, önünde ardında atlıları, jandarmalarıyla asık suratlı bir vali paşa değil’, ‘beyaz keten giysiler, yakası açık bir gömlek’ ve hepsinden önemlisi ‘başına bir panama şapkası’ giymiş kırk beş yaşında; genç, sarışın, güleryüzlü ve nazik bir insan bulmuşlardı...]

Kaynak: METİN AYDOĞAN “Atatürk ve Türk Devrimi”