“Göklerde kartal gibiydin,
Kanatlarımdan vuruldun,
Mor çiçekli dal gibiydin,
Bahar vaktinde kırıldın.”
Öncelikler tüm gönül dostlarına merhabalar…
Şimdi bu başlık da ne diye düşünenlere hemen cevap veriyorum. 17 Ekim’de, canım babam Yılmaz Erdoğan’ı kaybedeli tam bir yıl olacak. Çok zor olan bu duyguyu sizlerle paylaşmak istedim. Babam öyle çok renkli hayalleri, ulaşılmaz hedefleri olan bir insan değildi, tekdüze yaşardı. O yanlış ya da yalan olan hiçbir olayın içinde olmaz, menfaatleri için kimseye boyun eğmezdi.
Çok zengin bir ailenin evladı olmasına rağmen hep kendi kazandıklarını yedi, yedirdi. Kısacası baba parasını hiçbir zaman göremedi. Müthiş bir bilgi birikimi ve pratik zekâya sahipti. Tamir edemeyeceği hiçbir şey olmaz, yeni yeni icatlar yapardı. Ondan sebeptir ki Artvin- Arhavi’de “Bilgin Amca” derlerdi, ya da “Atmacacı Bilgin”. Babamın sevdası en büyük aşkı tepeler yaylalardı. Dağ, tepe, bayır gezmeye bayılırdı. Çok komik bir adamdı babam, tüm Temel fıkralarını bilir, gülmekten kırıp geçirirdi herkesi. Komikti evet ama ben onu hiç şaka yaparken görmedim, bir o kadar da ince düşünür kimseyi kırmak istemezdi. Onun dünyasında ağlamaya yer yoktu. Hep güleceksin, ne yaşarsan yaşa, asla surat asmayacak hep dimdik duracaksın, ölümden öte her şeye bir çare bulunur derdi. Otoriter yapısından kaynaklanıyordu sanırım yaramazlık yaptığımızda ki bu çok sık yaşanırdı, baba eve gelmeden yataklara girer, uyuyor numarası yapardık. Hiç dayak yemediğimiz halde korkardık babamızdan. Bağırması bir yana dursun bakışı sertleşse ağlama nedenim olurdu kimi zaman. Çok konuşmazdık babamızla, öyle büyüdük işte, hep bir ciddiyet hâkimdi. Genç kızlığımda bir gün babam beni yanına çağırdı “Odaya geç geliyorum” dediğinde, eyvah ne yaptım acaba diye yaşadığım korkuyu anlatacak bir kelime daha benim lügatime girmedi bile. “Kızım’’ dedi, “artık büyüdünüz. Hepinizin bir yuvası olacak. Eşiniz çocuklarınız olacak. Size iki nasihatim olacak. Biri başın dik anlın açık olsun, başın dik olması içinde anlının her daim açık olması lazım. İkincisiyse merhamet kapısından sadece bir insan girecek kadar açın. Gelirse baş tacı edin. Girmezse derhal kapatın. Acaba gelir mi, gider mi dersen çok üzülürsün.’’ Ne kadar haklı olduğunu yaşayarak öğrendim.
Benim babam kocaman adamdı… Benim babam herkesin babasını döverdi. Benim babam var ya, benim babam dev gibi kocamandı çocuksu gönlümde. Yenilmez bir kahramanımdı. Tabii ki de benim ilk aşkımdı. Onun için hiç kimseye aşık olmadım, hepsinde bir hata bir yanlış vardı. Hepimizi büyütüp yuva sahibi yaptıktan sonra bir garipleşti babam. Sanki artık biz onun değil de o bizim çocuğumuz oldu. Ondan her ayrı kaldığımız günü kendine bir hasret yumağı yaptı. Bir bahane bulur hemen arar, “Kızım ne zaman geleceksin.” derdi. ‘’Buralar çok güzel, her yerde meyveler oldu. Kavun, karpuz diktim, bahçeler coştu, kim yiyecek bunları, çocukları al da gel’’ derdi. Babacığım sen sanki beni özlemiş gibisin” dediğim de, “Sen de benim gibi olduğunda çocuklarından ayrı kaldığında anlayacaksın’’ der gülerdi. Canım babacığım nasıl da hasret kaldık bir birimize. Daha yaşanacak onca günümüz varken neydi bu acelen de arkana bile bakmadan gittin. Geçen yılda bayram arifesinde bizi boynu bükük bıraktın. Bak yarın bayram. Herkes babasını arayacak, ya bana kalan? Soğuk mermer parçasıyla bayramlaşma… Doktor ayrılık defterini elime verdiğinde, nereden bilebilirdi ki babasız bir evin nasıl olacağını. Kızın senin emanetlerini hiç unutmadı. Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilmedi hiç. Şu andan bir yandan çalan Ebru Gündeş’in “Beyaz” adlı parçası aldı götürdü beni, kızın hep aynı, hiç değişmedi yine sulu gözlü. Teşekkür ederim senin gibi bir babam oldu için. Bu bayramdan babasız kalan tüm evlere selam olsun. Babası olanlarda bir kez daha sımsıkı sarılsınlar bir de benim için…
“Teşekkür ederim böyle baktığın için
Teşekkürler aklımda kaldığın için
Karanlıktan korkmuyorum eskisi gibi
Senin yanın en aydınlık beyaz benim için”