Bakara Suresi’nin 183. ayetinde, “Siz ey imana ermiş olanlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.” buyrulmaktadır. Ayetin Arapça metninde “oruç” olarak değil  “savm” sözcüğü geçmektedir. Savm Arapçada tutmak demektir. Şu halde oruç tutmak, "günü tutmak, bir günlük kendini tutuş" demek anlamına geliyor. İslami literatürde ise "Kişinin bir gün (gündüz) boyunca yemeden, içmeden, cinsel arzulardan uzak durması, bunlara karşı kendini tutması" demek manasındadır.

 

Bir sporcunun lig maçlarına hazırlık yapması, başarılı olması için yorucu bir tempoyla yıl boyunca harcayacağı kondisyonu toplaması, hazırlığını tamamlayarak kendini bir disiplin altına sokması ve bunun için de kendini her türlü zararlı şeylerden koruma altına alması gibi Müslümanlar da takva sahibi olmak için oruç tutuyor. Dünya nimetlerini neredeyse tümünden bir ay botunca kendini uzak uzaklaştırarak nefsini terbiye ediyor. Bir sporcunun antrenman yapması gibi Müslümanlar da ramazanda bir ay boyunca oruç tutarak takvaya ulaşmaya çalışıyor. Ramazan orucu onlar için bir rahmet ayıdır ve bir aylık bir mücadele ile elde etmiş olduğu takvasını, senenin diğer aylarına da yayarak takva ile bir yaşam sürdürmelidir. “Ramazan bitti, her şey bitti” yaklaşımı Müslüman için kabul edilemez.

 

RAMAZAN DA TAKVAYA ULAŞMANIN GEREKLERİ

Oruç tutan Müslüman yalnızca yeme, içme ve cinsel birleşmeyi terk etmekle kalmaz dilini, kalbini, gözünü, elini, hasılı bütün duygu, düşünce ve uzuvlarını ibadet için seferber eder. Ramazan orucu bir Müslüman için kalkandır ve bu da bir ritüeldir. Her ritüel de bir semboldür. Oruç insana, kendini tutmasını öğretir. Doymak bilmez iştahına karşı kendini tutmak. İnsanı önünü göremez hale getiren şehvetlere karşı kendini tutmak. Para hırsı, makam arzusu, şöhret tutkusu, hükmetme dürtüsü… Lüks ve gösteriş merakı, biriktirme iştahı, çalma şehvetini tutmakla olur.  Başkasının elindekine göz diken o doymak bilmez ihtiraslar, diline geldiği gibi konuşmak, bir kalemde adam silmek, yalan, dolan, aldatmalar ikiyüzlülüğe, bencilliğe, alışmışlığa, kudurmuşluğa gem vurmak… İşte bütün bunlara karşı oruç bizlere kendini tutmayı öğretir. Yani oruç özel olarak insanı takva sahibi bir Müslüman olmaya yöneltecektir. Kısacası benliğini, hasedini, kibrini, şehvetini, gururunu, riyasını kontrol altına alabilme mücadelesidir oruç. Şöyle bir soru sorsak, oruçlu bir insan yalan söylerse orucu bozulur mu? İnsan akşama kadar boğazını, şehvetini tuttuğu gibi dilini de yalandan koruyup tutmalıdır. Yoksa oruç tutmuş olmayacaktır. Yani insan sadece ağzını değil her azasını tutması gerekmektedir. Bazı fıkıh kitaplarına bakarsak yalan söylemek oruç bozmaz. İyi de sadece ağzını değil ağzındaki dili de tutman gerekir. Oruç kişinin kendisini tutmayıp orucu bozması kendini ilgilendirirken. Dilini tutmayıp yalan söyleyen kişi hem kendini hem toplumu hem de Allah’ı kandırmaya çalışmaktadır. Ne dersiniz hangisi tehlikeli?

 

 

Bakara 185. ayette mazeretleri olup da oruç tutamayanların bir fakire yardım etmesi gerektiği o belirtmektedir. Zengin n Müslümanlar yıl boyu yemek bulamayan gerçek fakirleri bulup ihtiyaçlarının gidermeli.  Yokluğu bilmeyen varlığın kıymetini de anlamaz. Bir lokma ekmeğin kıymetini insan ancak aç kaldığında anlayabilir. Açlığın ne büyük bir imtihan olduğunu ancak aç kalarak anlayabilir insan. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözünü söyleyerek bize diğerkâmlığı öğreten merhamet peygamberinin ne demek istediği ancak aç kalınarak anlaşılabilir. Evet, açlık insanın en büyük felaketlerinden biridir, ancak aynı zamanda doymak bilmez nefislerimizi de en etkili terbiye aracıdır. Aç kaldığında insan açların halini anlar. Açların halini anlayan da yemek yerken israftan kaçar, nimetin kıymetini bilir… İnsanın bedeni maddi varlığı yemek ile gıdalaşırken kalbi, ruhu ve zihni açlık ile aydınlanır.

 

Orucu beslenmek amacına dönüştürmeyip israf ve şatafattan kaçınmak gerekir. Oruç iradeyi güçlendirici ve insanın kendine olan güvenini arttırıcı etkisi olan bir ritüeldir. Yine oruç vücut sağlığına olumlu katkılar da sağlar. Oruç, tutan insana sabırlı olmayı da kolaylaştırır ve Allah’ın vermiş olduğu nimetlerin kıymetini de bilip şükretmeyi de sağlar. Böylece Allah’ın insanlardan istemiş olduğu oruç ritüeli takvaya yöneltirken toplumsal yaşama yani sosyal bir hayata hazırlamak olmaktadır. Demek ki oruç sabahtan akşama kadar aç kalıp akşam olunca da karnını tıka basa doyurmak demek anlamında gelmemektedir.

HİKAYE

SEMER

Köyün yaşlı semercisi Bekir usta ölmüştü. Tüm eşekler köy meydanında toplandılar, tepindiler oynamaya başladılar. Yaşlı hasta bir eşek duvar dibinde düşünüyordu. Ona geldiler:
-“Haberin yok herhalde,semercimiz öldü” dediler.
-“Ne olmuş öldüyse?”
-“Artık sırtımız yara bere olmayacak, özgür olacağız”
-“Nasıl bir özgürlükmüş bu!”
-“Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak, kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız…”
-Yaşlı eşek gülmüş:
-“Şaşarım aklınıza” demiş.
-“Bugün sevinçle tepineceğinize, aslında yas tutmalısınız. Bekir Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler, sırtınız yaradan kurtulmaz. İyisi mi siz semerciden değil, eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Eşek kaldıkça, sırtınıza bir semer yapan bulunur.

 

 

      ŞİİR

İbret olmaz mı bize her gün okuruz ezberde!
Yoksa bir maksat aranmaz mı ayetlerde?
Lafzı  muhkem yalnız anlaşılan Kuran’ın
Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mananın
Ya açar bakarız nazmı celilin yaprağına
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kuran bunu hakkiyle bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için
Bu havalidekiler pek yaya kalmış dince
Öyle Kuran okuyorlar ki sanırsın Çince
Bütün ayetler ayin-i mecusiye karib
Bir şehadet getirirler oda oldukça garip
                                      Mehmet Akif Ersoy