Uzak ülkelerin birinde kötü bir kral yaşarmış…

İnançlara sımsıkı bağlı halkını tanrı ile kandıran kral, dinle insanların gönül kapısını aralamış, akıl kapılarını kapatmış…

Dediğim dedik kral, halkının ona verdiği destekle gün geçtikçe şımardıkça şımarmış…

Soylu bir aileden değil halktan biri olmasına rağmen kendisini dev aynasında gören kötü kalpli kral, etrafını saran saray soytarılarından ülkesinde yaşayan sefaleti göremez olmuş…

Bolluk içinde yaşayan kral, uzun boyundan olsa gerek insanlara tepeden bakmaya başlamış.

Saraya yakın tüccarlar zenginliklerine zenginlik katarken, ülkenin dört bir köşesindeki yoksul halk, kuru ekmeği bile bulamaz hale gelmiş…

Sarayın ganimetlerini çocuklarına, kendisine yakın tüccarlara dağıtan kral, bu durumdan rahatsız olup baş kaldıranın halkının kellesini anında kılıca vurdurmuş…

Daha düne kadar kağıttan gemicikler yüzdüren kralın çocukları, artık tehlikeli oyunlar oynayıp devleti yönetenleri parmağında oynatmaya başlamış…

“Ülke elden gidiyor. Devletin hazine odasında hırsız var. Kral çıplak” diyen herkesi “vatana ihanet”le suçlayıp zindanlara attıran kral, attırdığı ile kalmayıp bin bir türlü zulüm yapmış…

“Adalet” kavramının kralın iki dudağı arasında olduğu ülkede, halk yaratılan korku imparatorluğuna adeta teslim olmuş…

Sessiz çoğunluk her zaman olduğu gibi susmayı tercih ederken, açlığa ve sefalete teslim olan yoksul halk, kralın adamlarından bir çuval un, bir torba makarna alabilmek için ülkenin her köşesinde “Kralımız çok yaşa” diye bağırmaya başlamış… Zaten bağırmayan da alamazmış…

Zengin soytarılar ve yoksul halkın arasındaki uçurum o kadar büyüymüş ki, halk isyan etme noktasına gelmiş… Ama kelle gidecek korkusu yüzünden herkes suspus!

Dini ve tanrıyı kullanarak tahta oturan kral, artık yol arkadaşlarını da dinlemez olmuş…

Günün birinde kraliyet sarayının bahçesindeki ağaçların kesilmesini bahane eden halk, bu zulme bir son vermek için krala karşı isyan başlatmış… Bakmışlar ki, sesleri ne kadar çok çıkarsa o kadar çoğalıyorlar, isyan ülkenin dört bir köşesini sarmış…

Tahtan inme korkusu eteklerini saran kral, bütün silahlı adamlarını acımasızca halkın üzerine salmış. Günlerce süren isyanda, gözünü hatta yaşamını kaybedenler olmuş…

Gözü dönmüş, kral o kadar kendinden geçmiş ki, ferman yazmış tez elden…

“Her kim ki, kraliyetime dil uzata dili kesile… Her kim ki, tahtıma göz dike gözü kör ola… Her kim ki, isyan çıkara bedelini canıyla ödeye…”

Ama sayıları azınlık da olsa… Canına tak eden halk, kralın fermanını yırtıp haber salmış saraya…

“Ferman kralınsa, yollar bizimdir” deyip düşmüşler yollara…

Sayıları her geçen gün artarak…

Bu arada daha düne kadar sarayın kasasını birlikte soyan, ülkenin yönetimini elinde tutan din bezirganı kralın yol arkadaşları, kralla yolları ayırıp isyancıların saflarına geçmiş…

Sarayın ganimetleri, çocuklarının oyuncağı olduğu ortaya çıkan zalim kral, bu kez de yol arkadaşlarının infaz emrini vermiş okçularına…

Ülkedeki hakimiyetinin son bulma korkusuyla keskin nişancılarına “vur” emri vermiş isyancıları…

Masal bu ya…

İsyanlar sırasında evden ekmek almak için çıktığında başından vurulan 14 yaşında, Berkin adında kara kaşlı kara bir çocuk çıkmış ortaya…

Zulme direnen halk gibi günlerce Azrail’e direnen Berkin’in hikayesi, belki yaşarken değil ama öldüğünde ışık olmuş insanlara…  Kulaktan kulağa yayılmış, dilden dile duyulmuş Berkin’in yaşadıkları…

Koca bir ülke Berkin’e ağlamış…

Koca koca insanların tükenen cesareti, Berkin’in son kez atan yüreğinde hayat bulmuş…

Maalesef, Berkin’in masalının sonu daha yazılmadı…

Onun için masalın sonu iyi mi bitecek, kötü mü kimse bilmiyor…

Ama bir gerçek var…

Kör vicdanların bile gözünü açtı Berkin…

Işıklar içinde uyu…

***

Birkaç gündür yazamadığım birkaç bilgi notu ile yazımı bitiriyorum…

Zonguldak Merkez’de 19 mahallede bin 600 kişiyle dev bir ankete başladık. Cumartesi gününe kadar devam edecek anketin ilk gün sonuçları tam bir bomba… Anketör arkadaşlarıma ve yapılan ankete son derece güveniyorum. Biraz sabır lütfen…

***

Eren Holding, önceki gün basına bir bilgilendirme toplantısı düzenledi… Buraya kadar her şey normal. Nasıl yeni kurulacak santrale tepkileri yazıyorsak onların cevaplarına da olması gerektiği kadar yer vereceğiz… Ancak kamuoyunun dikkatlerinden kaçan bir ayrıntı var. Eren Holding toplantıyı takip eden gazetecilere ilk önce Dedeman’da bir ziyafet çekti… Ardından Lacoste gömlek ve tişört ile swatch saat hediye etti. Hediye alan gazetecilere sözümüz yok da, bundan sonra Eren Holding ve termik santrallerle ilgili haber yapacak gazetecilerin yayın politikasını hep birlikte göreceğiz!

***

Son olarak bugün Halkın Sesi yazı ailesine katılan ve düşüncelerini son derece önemsediğim sayın Şerafettin Üstünkol’a hoş geldin diyor yazılarını merakla bekliyorum…