Vakit gece yarısına geldiği halde Seka(Nihat Kantarcı) caddesi Işıl ışı, kaldırımlar insan seli, bütün mekanlar lebalep doluydu. Ben de o selin bir parçası olarak caddede keyifli bir yürüyüş yaparken, saçları tıraşlı, beyaz tenli, hafif topluca bir çocuk arkamdan yaklaşarak teklifsizce benimle konuşmaya başladı.
--İyi misin abi? diye söze girdi.
--Sağ ol iyiyim! Sen iyi misin?
--İyiyim abi! Nereden geldiniz?
--Zonguldaktan geliyorum ama aslen buralıyım.
--Ben de motora gidiyorum şimdi!
--Motor için geç değil mi? Ailenin haberi var mı?
--Var abi.
Diyaloğumuz gittikçe ilginçleşiyordu.
--Abi arkada bir çocuk var, beni tehdit ediyor, diyerek esas konuya girdi ve ardından beklemediğim bir istekte bulundu, "Beni ona karşı korur musun?"
O gece bonkörlüğüm üzerimdeydi ki bu isteğine hiç düşünmeden olumlu yanıt verdim! Bahsettiği çocuğu görebilmek için başımı arkaya çevirdiğimde 10 metre kadar arkamızda onu farkettim. Elinde sigara olan, uzun boylu, sıska bir çocuktu. Göz ucuyla onu işaret edince yanımdaki de teyit etti.
Diyaloğumuza devam ettik.
--Okul ne durumda?
--Lise birdeyim abi.
--İleride ne olmayı düşünüyorsun?
--Mafya!
Hiç düşünmeden, kararlı bir ses tonuyla vermişti bu yanıtı.
Beklemediğim bu yanıt karşısında ona bir nasihat çekme gereği duydum.
--Adam mı vuracaksın? Mafya iyi bir şey değil. Mafya dediğin haraç alır, adam vurur. Sen iyi bir adam olmalısın.
Böyle söyleyince fikrini değiştirdi:
-- Ben zaten polis olacağım!
Belli ki şiddete meyilliydi. Birincisinde yasal olmayan, ikincisi yasal şiddet vardı. Ortak payda silahtı!
Konuşmanın devamında ondaki şiddet eğilimini doğuran nedenler de ortaya çıkmaya başlamıştı.
--Baban ne iş yapıyor?
--Babam öldü abi, annem de ikinci evliliğini yaptı.
Asıl neden burada olmalıydı!
Çocuk ana baba denetiminden çıktığında, bir de erken yaşta yaşam savaşı vermeye başladığında her türlü olumsuzluğa açık olurdu.
Devam ettik.
-- Sana kim bakıyor?
--Abim
--Abin ne iş yapıyor?
--Tekstilde çalışıyor
Giderken bir ara uzağıma düşmüştü ki arkadaki yanına gelip, elindeki sigarayı ona uzattı.
Bu manzara karşısında ona sadece "Sigarayı alma!" diyebildim.
Bu da ona son sözüm olmuştu!
Hedefimdeki yere geldiğim için ondan ayrılmak durumundaydım.
Sonrasında da bu yaptığımın doğru olmadığına kanaat getirdim. Çünkü onu koruyacağıma dair söz vermiştim. Kendi işim biraz gecikse de olurdu.
Ama iş işten geçmişti artık!
Dilerim başına bir iş gelmeden evine dönmüştür.
Ev deyince de bir soru takıldı aklıma!
Hangi evdi, kaldığı?
Annesinin ikinci evliliği yaptığını söylerken onunla kalmadığını ima eder gibiydi. Üvey baba da onu yanlarında istememiş olabilirdi. Bu durumda da abiyle ayrı bir ev tutmuş olmalıydılar.
Keşke bunları da sorup öğrenebilseydim, onu bırakmadan!