Bugünkü yazımıza Aziz Nesin'den bir hikaye ile başlayalım. Tabii ki bunu bir yere bağlayacağız..
Anlatacağım bu hikayeyi uzun yıllar önce okumuştum. Bu yüzden aklımda kaldığı kadarını yazacağım.
''Evvel zaman içinde üçgen şeklinde bir ülke varmış. Bu üçgen bir çeşitkenar üçgenmiş ve her açının içinde, yani her köşesinde farklı bir halk kesimi yaşarmış. Örneğin; bir köşesinde işçi, bir köşesinde memur ve bir diğer köşede de köylüler gibi..
Gel zaman git zaman dar açının içinde yaşayanlar biz sıkışıyoruz, eziliyoruz diye şikayet etmeye başlamışlar. Bu şikayetler zamanla öyle artmış ki ülkenin yöneticileri bunu dikkate almak zorunda kalmışlar. Toplanıp konuyu tartışmışlar ve şikayet eden halkı haklı bulmuşlar. Sonuçta bu açıyı biraz açmaya karar vermişler.
Bu açıyı açmasına açmışlar ama bu sefer de karşı açı daralmış! Tabii ki orada yaşayan kesim de sıkıştık eziliyoruz diye şikayete başlamış. Ülke yöneticileri tekrar toplanıp şikayetçileri haklı bulmuşlar ve bu açıyı da açmaya karar vermişler.
Bu açı da açılınca bu sefer de, doğal olarak, üçüncü açı daralmış. Yine doğal olarak orada yaşayanlar da sıkışmış ve diğerleri gibi aynı şikayetlerle sızlanmaya başlamış. Yöneticiler ne yapsın? Mecburen çare aramaya başlarlar ve tek çare de bu açıyı da açmak!
Peki açıldı da ne oldu? Ne olacak birinci açı tekrar daraldı ve oradakiler yeniden sızlanmaya başladı.
Lafı uzatmayalım siz zaten anladınız; halk sızlanmaya yöneticiler de açıları açıp halkı oyalamaya devam ettiler. Ve bu böyle sürüp gitti!''
Hikaye demek istiyor ki ''Yahu üçgenin iç açıları toplamı 180 derece. Açıların birini açtığınızda öbürleri daralıyor. O zaman da oralarda yaşayanlar hiçbir zaman rahat edemeyecekler. O halde üçgen şeklinde bir ülke değil de çok kenar ülke, veya en iyisi herkesin eşit konumda olacağı ve rahat edeceği daire şeklinde bir ülke inşa etmek gerek. Bu da ancak ekonominin iyi olması ile sağlanır.''
Şimdi bu hikaye nerden aklıma geldi onu söyleyeyim.
Bilindiği gibi asgari ücret açıklandı ve 8506 liraya bağlandı. Güya incehesap yapılıyormuş gibi rakamın sonuna bir de 6 lira koyarak dalga geçmişler. Tabi asgari ücret artınca piyasa durur mu bütün ürünler şimdiden gardını aldı. Para daha asgari ücretlinin cebine girmeden satın alma gücü olduğundan daha da geri gitmeye başladı. Öyle ya tilki ne kadar yol bilirse avcı da o kadar yol bilir deyişinde olduğu gibi, piyasa fiyatları da ücret zamlarına karşı karşı atak başlattı.
Değerli okuyucular, bu durum bizim üçgen hikayesine benzemiyor mu? Üçgenin dar açısı içinde yaşayan asgari ücretliler için açı biraz açıldı ama üçgenin diğer açıları daraldı. Buralarda yaşayan memur, işçi, köylü, küçük esnaf ve emekliler ne yapacak? Daha da pahalılaşan piyasalardan şikayetçi olup zam istemeyecekler mi? Bu durumda hükümet ne yapacak, seçim de yaklaştı. Kasada para yok ki versin çünkü ülke üçgen haline getirilmiş imkanları çok kısıtlı hale gelmiş. O zaman Katar'dan, Rusya'dan ve Suudi Arabistandan borç harç para bulursun biraz da para basarsın ve seçime kadar idare edersin. Seçimden sonrası zaten tufan.
Peki biz neden bu hale geldik? Çok basit; biz eskiden üretim toplumu iken tüketim toplumu haline getirildik. Köylü sınıfın %70'lerden %6'lara inmesi bunun en açık göstergesi. Yani üretici sınıf tüketici sınıfa transfer olmuş. Bu durum üretimin azalıp tüketimin artmasına neden olmuş. Ekonomist olmaya gerek yok; ekonominin temeli arz-talep dengesidir. Eğer üretim tüketimden fazla ise ekonomi iyidir. Aksi takdirde ise kötüdür.
Deme ki neymiş? Bizim ekonomimizi bozan üretimin azalması ve tüketimin artması imiş. Bu nedenle; üretimi artıramadığımız takdirde, istediğimiz kadar para ile oynayalım ekonomiyi düzeltemeyiz. Bunu iyice anlamamız lazım.
Ama maalesef her şeyin tersine gittiği gibi üretime yatırım da tersine gidiyor. Yatırımlar üretim yerine betona yapılıyor. Yaptığımız tarım ürünleri ithalatı ile yerli üretici yerine yabancı üreticilere destek verilmiş oluyor. Bu nedenle, ülkemiz bir tarım ülkesi iken, moda tabiri ile samanı bile ithal eder hale düşürüldük.
Ben sosyal medyayı iyi takip ederim. Bu arada sokak röportajlarını da izlerim. Bizim dayılar teyzeler ne diyor biliyor musunuz; ''Helal olsun Tayyip Erdoğan'a. Ukrayna'dan buğday gemilerini ancak o getirtebilir!''
İşte bu benim canımı çok sıkıyor! Yahu dayılar teyzeler; ''Ülkemiz bir zamanlar buğday deposu iken tarımı kim öldürdü de bizi Ukrayna'dan buğday alacak duruma düşürdü?'' diye niye sormuyorsunuz?
Ekonomik sorun ancak bu soru sorulmaya başlandığı zaman çözüme kavuşabilir. Aksi takdirde üçgen hikayesi devam eder gider. Biz de ekonomi düzelecek diye daha çok bekleriz. Nokta!
NOT: Tüm okuyucularımızın, dostlarımın ve çok değerli Zonguldaklı hemşehrilerimin yeni yılını kutluyorum. Çağdaş, müreffeh ve demokratik bir Türkiye'de; sevdikleri ile birlikte, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürdürmelerini diliyorum.