Bazen çok karamsarlaşıyoruz. Dünyaya bakışımız kara kalem çizimine dönüşüyor. İnsanlar da çubuk adam oluveriyorlar o resimlerde. O çubuk adamlarla renkli dünyalar kurmayı düşlüyoruz. Çok zor...

     Cep telefonlarında, televizyonlarda, marketlerde arıyoruz düşlerimizi. Marketlerin etiketleri çiziyor kabadayılıklarımızı. Kabadayı olamayınca düşler de gerçek olmuyor hele bir de cambazlık yoksa.

     Karadeniz mavisine kardeş yeşille boyanmış gönlümüz. O nedenle ya denize ya da dağlara koşarız biz daraldıkça soluklanmak için.

     Birkaç hafta önce Şile doğasına kaçtım. Damadım Maden Mühendisi Hüseyin Atakan Özcan, bana, önce, Şile dağlarını, dağlar arasındaki yaşam alanlarını gösterdi. Kum fabrikasında, kar yığını yurdum toprağını görünce bir hoş oldum. Doğayı bozmadan güzellik üretmenin becerisine hayran kaldım tabii.

     Şile kıyılarını görmeyi çok isterdim yıllardır. Gün batımı görüntüsüyle kendimden geçtim. Balıkçılarla balığa çıkasım geldi inanın. Karadeniz ayarlı ruhum dalgalandı da duruldu. 

     Balıkçı barınaklarında çay içip söyleşmeyi ve tertemiz denizde yüzmeyi bir sonraki yaza bıraktık. Çekmeköy yolunda düşler kurduk sevgili Hüseyin'le kucak dolusu özlemlerle.

     Bugün hava güzeldi.

     Beton evlerden, sokaklardan, etiketleri sivri mızrak marketlerden, kara kalem çubuk adamlı televizyonlardan kaçtık. Biz nereye kaçarız ki?! Dağlara tabii!..

     Benim yaşadığım yerler çoğunlukla dağ ve orman eteğindedir. Sırtımızı hep dağlara dayamışızdır Köroğlu gibi. Mis kokulu dağlardan bir inişimiz var, görmelisiniz!

     Üç kafadar, Hayri Sarı, İsmail Doğru, Turgay Kurnaz, Çenedağ'a tırmandık yine bilmem kaçıncı kez.

     Çenedağ, Körfez'e kuş bakışı baktığımız yer. Kuş sesleri, çiçekler, çeşit çeşit otlar, ağaçlar, mantarlar, meyveler, okşayan esintiler, doğal kokular ve yitip gitmek güzelliklerde... 

     İnsan elinin doğayı güzelleştirme çabaları sevindirdi bizi. Sahiplenilen ormanda yeni fidanlar, yollar, koruyucu önlemler umut verici geldi gelecek için.

     Betonlaşan dünyadan kaçan biz, çubuk adamlar olmaktan çıktık bir günlük de olsa. Temiz hava alan yüreğimiz genişledi binlerce adımın ezgisinde. Kuşlarla şarkı söyledik inişte. Anasını emen buzağı, yolumuza çıkan köpekler gözlerimizi ışıklandırdı. 

     Ne yediğimiz önemli değildi de temiz havada yiyişimiz çok zevkliydi. Ana yurdun döngeli, kestanesi, yaban armudu sunuldu yolumuzun üstünde. Mantarları seçme becerimiz yoktu. O yüzden onları yalnızca izledik. Koca yemişlerden tattık biraz. Domuz izlerini inceledik. Kuşların seslerinde senfoni huzuru bulduk.

     Derim ki korkmayın, bizim dağlarımız ormanlarımız, bütün ilgisizliklere karşın, güzel ve zengin. Yeter ki gönlümüz güzelliklerden esinlensin. Özgürlük ve kardeşlik sunan dağların sesine kulak verilsin. Kentler ona göre biçimlensin.

     Polyannacılık değil bizimki. Güneşin yıkadığı beyin bilinçli üretiyor geleceği. Yürüdükçe adımlar güçleniyor.

     Sıkıldıkça, bunaldıkça dağlara kaçın siz de birkaç kafadar bulup. Bizim kadar (25 bin adım) yürümeye zorlamadan kendinizi söyleşe söyleşe. Dağın bitiminde (oradan başlarsanız girişte) gördüğümüz tabeladaki sözü hiç unutmayın ha!

   ÇÖPÜNÜ DEĞİL SEVGİNİ BIRAK!