Harala-gürele bir kıyamettir koptu sürüyor.

AKP ile Cemaat arasında dershaneler somutunda odaklaşan çıkar çelişkileri, “kaset savaşına” yükselmiş görünüyor.

İki kesimin goygoycuları, olaya sanki “Bilimsel eğitim tartışması” yapılıyor görüntüsü vermek istiyorlar.

Oysa olay gün gibi ortada…

Sorun düpedüz çıkarlar uğruna devleti (erki) kullanabilme tekelini ele geçirmektir.

Yetki paylaşımında savaş!

Bunu nereden anlıyoruz?

Taraf Gazetesi ve Baransugillerin “kaset savaşını” başlatarak AKP’ye verilen gözdağından.

Emin Çölaşan bu “savaşın” ipuçlarını Sözcü’deki köşesinde dillendirmişti.

Eğitim gibi temel ve bilimsel bir konuda gerçekten tartışma yapılıyorsa eğer, belden aşağı vuruş, seks kaseti şantajı yapılır mı?

Dolaysıyla bir kez daha doğrulanıyor ki, kokuşmuş sermayeci (kapitalist) düzen ne din tanır ne iman.

Çıkarlar söz konusu olduğunda, bilim ve tekniğin tüm olanaklarından yararlanarak (!) babana dahi dijital komplo kurabilirsin! Bu mubahtır!

 

EĞİTİM VE KOMÜNİST MANİFESTO

Felsefe sözlüğünde eğitim şöyle tanımlanıyor.

“Herhangi bir varlığı bir amaca göre geliştirip yetiştirme. Düşünsel, töresel ve bedensel olabilir. Eğitim bireyi kendine yararlı kılmak amacını güttüğü gibi, herhangi bir ereğe yararlı kılmak amacını da güdebilir.”

Eğitimle, kalıtımla gelen yeteneklerin bile değiştirilebileceği düşünülebiliniyor. (muş)!

Böylelikle eğitimin toplum yaşamı ve toplumsal gelişmede ne denli etkili olduğunu görmekle kalmıyoruz.

Gericiliğin ve gerici iktidarların İmam Hatip Liseleri’ne olan düşkünlüğünü, bu bağlamda AKP iktidarının 4+4+4 dayatmalarının nedenini anlayabiliyoruz.

Gericiliğin, tutuculuğun özü her dönemde aynı kalıyor.

Bundan tam 165 yıl önce, dünya emekçilerinin kadim dostları olan iki filozof; Marks ve Engels bir Manifesto kaleme alıyorlar.

Bu Manifesto’da (bildiride) dönemin gerici egemenlerinin eğitim üzerine kopardıkları feryadı şöyle yanıtlıyorlar.

“… Siz, çocukların ana babaları tarafından sömürülmesine son vermek istemekle mi suçluyorsunuz bizi?

Bu suç kabulümüzdür.

Ama diyeceksiniz ki, aile eğitiminin yerine (günümüz Türkiye’sinde dinsel eğitim yerine laik eğitim olarak anlayınız) toplumsal eğitimi geçirmekle ilişkilerin en kutsalını yıkıyorsunuz.

Peki, ya sizin eğitiminiz! O da toplumsal değil mi?

Onu da, eğitim yaptığınız toplumsal koşullar, toplumun okullar, vb. aracılığıyla yaptığı dolaylı ya da dolaysız müdahale belirlemiyor mu? Toplumun eğitime müdahalesini komünistler icat etmedi ki; Komünistlerin istediği, bu müdahalenin niteliğini değiştirmekten ve eğitimi hâkim sınıfın etkisinden kurtarmaktan başka bir şey değildir.”

Gericiliğin özü değişmiyor.

Nedir o değişmeyen öz?

İyiye, güzele, yeniye ve ileri olana, tüm olanak ve yetenekleriyle bağnazca karşı çıkmak…