ABD'nin Fetullah Gülen'i Türkiye'ye iadesi ile ilgili,daha önce senaryosu yazılan ve sahnelenen, bir tiyatro halen oynamaya devam etmektedir. Gerçek kesit türündeki bu tiyatroyu dünya kamuoyu gülerek seyretmektedir. Ama ülkemiz kamuoyunun, en azından bir kısmı bunun bir tiyatro olduğunun henüz farkında değildir ve gerçek sanmaktadır. Gerçek sananların oranı hiç de öyle azımsanacak kadar değildir. Bana sorarsanız halkımızın yüzde yetmiş-sekseni bu tiyatroyu ciddiye almaktadır. İç politika malzemesi yapmak için kurgulanan bu iade senaryosu adeta halkımızın zekası ile alay etmekte olmasına rağmen; neden bu oran bu kadar yüksektir? Hadi halkımızın yüzde ellisi buna inanabilir diyelim; gerisi neden uyanmıyor? Herhalde aktörler rollerini öyle usta oynuyorlar ki, illüzyonistler gibi göz boyuyorlar.
Peki ben neden bu iade meselesine ''tiyatro'' diyorum? Aslında daha önceki bir yazımda (29 Aralık 2017 tarihli) da bu konuyu ele almıştım ve yazı başlığını da ''Fetullah'ın İadesi Masalı'' diye atmıştım. Gerçekten de o tarihlerde masal dediğim ama şimdi tiyatro eseri gibi sahnelenen bu konuda, bakın o zaman ne demişim.
''Burada 'masal' kelimesini bilerek yazdım. Çünkü, bana göre, masal diye pratikte gerçekleşmesi mümkün olmayan hayal mahsulü hikayelere denir. Fetullah Gülen'in ABD tarafından Türkiye'ye iadesi hikayesi de pratikte mümkün olmayacağından, yani sadece hayal mahsulü bir beklenti olduğundan, olsa olsa bir masala benzetilebilir diye düşünüyorum.
İzin verirseniz neden böyle düşündüğümü anlatayım.
Bildiğiniz gibi, bir dönem Amerika ile Rusya arasında 'soğuk savaş' vardı. Bu savaşta Rusya'nın en büyük emeli sınırlarını güneydeki sıcak denizlere kadar indirmekti. Fakat bunun için de önünde 'Yeşil Kuşak' diye adlandırılan Türkiye, İran, Afganistan ve Pakistan gibi Müslüman ülkelerin oluşturduğu bariyeri aşması gerekiyordu. Amerika da Rusya'nın bu barikatı aşmasını önlemek için, bu ülkelerdeki Müslümanları dini duygularını radikalleştirme politikaları yöntemi ile Rusya'ya karşı kışkırttı. Bunda oldukça başarılı da oldu. Nitekim o dönem Müslüman ülkeler Rusya'nın güneye inmemesi için yoğun bir mücadele verdiler; ve Rusya bu hedefine ulaşamadı. (Şimdi ise biraz da bizim yanlış Suriye politikalarımızın da yardımıyla, Suriye'ye yerleşerek bu hedefine ulaşmış gibi!..)
Fakat soğuk savaş dönemi bittikten sonra,bu savaş esnasında aşırı radikalleşen Taliban ve El Kaide gibi bazı Müslüman guruplar başta Amerika olmak üzere dünyada terör estirmeye başladılar. Bu sefer de Amerika kendi yarattığı bu terörist gruplarla mücadele etmek zorunda kaldı. Bu mücadele kapsamında Yeşil Kuşak'ta radikalleşen Müslümanları tekrar 'ılımanlaştırma' politikaları gütmeye başladı.
İşte tam burada Fetullah Gülen olayı devreye giriyor. Çünkü radikal Müslümanları tekrar ılımlı hale getirmek için yine Müslüman bir din adamına ihtiyaç vardı. Amerika bunun için tercihini yaparak Fetullah Gülen'i görevlendirdi. Kendisini Amerika'ya davet ederek Pensilvanya'da muhteşem bir arazi içinde muhteşem ve korunaklı bir malikane tahsis etti. İslam ülkelerine 'Ilıman İslam'ı yayması için her türlü politik ve ve lojistik desteği verdi, ve halen de veriyor.
Görüyorsunuz Fetullah Gülen bir 'Amerikan Projesi'dir; ve dolayısı ile bir Amerikan ajanıdır.''
Evet! Daha önce bunları yazmıştım. Asında bir konuda iki kez yazmayı da sevmem. Ama tiyatronun halen devam ettiğini görünce, bir kez daha bu konuyu açmanın vacip olup olmadığını düşünürken; evvelki hafta üst düzey bir Amerikan heyetinin Türkiye'ye gelmesi üzerine artık farz olduğuna karar verdim.
Biliyorsunuz yılbaşından hemen sonra, FETÖ ile ilgili Türkiye'nin sunduğu yeni delilleri değerlendirmek için Amerika'dan 7 kişilik bir heyet Türkiye'ye geldi. Washington Savcısı, New York Doğu Bölge Savcısı, ABD Adalet yetkilisi ve FBİ temsilcisinin de içinde bulunduğu bu heyet Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında Türk yetkililerle bir araya gelerek sözde gizli tanıkları dinledi. 15 Temmuz darbe girişiminde Fetullah Gülen'in rolü olup olmadığını sorguladı.
Bana göre bu şu demektir: Bu güne kadar bu davada pasif davranan ABD'de artık aktif olarak tiyatrodaki rolüne soyunmuştur. Adı üzerinde; resmen rol yapmaktadır! Bu bizim zekamızla alay etmek demektir.
Neden böyle düşündüğümü söyleyeyim.
Yahu kafasını azıcık çalıştıran insan şunları nasıl görmez: Amerika kendi vatandaşı bile olmayan, ABD'nin İstanbul Konsolosluğu çalışanı Metin Topuz'u hapisten kurtarmak için ortalığı ayağa kaldırıp bu kişi serbest kalıncaya kadar bize vize koymadı mı? Yine, sıradan bir rahip olan Brunson'u hapisten kurtarmak için Türkiyeyi tehdit etmedi mi? Rahibi bırakmak zorunda kalmadık mı? Bu yüzden dolar fırlayıp ekonomimiz altüst olmadı mı?
Devam ediyorum: 15 Temmuz darbe girişiminin Fetullah tarafından Amerika'nın haberi olmadan planlana bileceğine nasıl inanabiliyoruz? Hem sonra Amerika'nın ılımlı İslamı yaymak için görevlendirdiği Fetullah'ın bu görevi tamamlanmış mıdır; radikal İslamcılarla mücadele bitmiş midir?
Tüm bu sorulara inandırıcı cevaplar verebildiğimiz zaman; kedisini bile kimseye vermeyen Amerika'nın kendisine muhteşem ve korunaklı bir malikane tahsis ettiği, kendi projesi ve ajanı olan Fetullah'ı verebileceğine nasıl inanabiliriz. Her ne kadar saf bir millet isek de bu kadar da saf olamayız.
Hoş, gerçi onu isteyenler de inanmıyor ya! Zaten inansalar istemezler!
Maksat iç politikaya yönelik şov olsun!
O zaman ben buna ''tiyatro demeyeyim de ne diyeyim!