Aylar sonra yeniden yazmaya başlayınca insan…

Yürümeye yeni başlayan bir çocuk gibi ürkek oluyor adım atarken…

Makale yazmadığım dönemde üzerimize bahis oynayıp,

Bizim adımıza konuşanlar bu kez ne üretir bilmiyorum ama…

Buradayım ve kaldığım yerden devam ediyorum!

***   

Kimi zaman dostlarımıza(!) güvenip dümeni elimizden bıraksak da…

Şükürler olsun ki, hiç rotadan çıkmadı bu gemi!

Aptal bir gurur belki benimkisi…

14 yaşındaki oğlumun, “Dört ayrı ortak işin olacağına keşke bir tanesi bizim olsa. Sen akıllanmazsın baba” sözlerini utanmasan yaftalayacağım boynuma ibreti alem için…

Öküz ölünce ortaklığın bitmesini anlıyorum da…

Dostluğun, bozuk para gibi harcandığını görünce üzülüyor insan.

Sevgili oğlum…

Lütfen, sen olan bitene aldanma…

Unutma, biz dostluklarımızı pazarlık üzerine kurmadık hiç.

Evet, onlar çok para kazanabilir belki ama…

Biz ise onların satın alamayacağı kadar acı bir tecrübe kazandık!

Yani aslında biz onlardan daha zenginiz oğlum:))

***

Eşek arısı soksun şu dilimi…

Yazmasam ölürüm.

Ama yazmazsam da takılı kalır plak!

Aslında uzun bir aradan sonra ilk yazımda, yaklaşan yerel seçimler öncesi gazetelerde çıkan abuk-subuk yorumları konuşmak istedim sizinle…

Gazeteciler ve siyasetçiler arasındaki duygusal yakınlaşmayı…

Hatta aşkı!

Gerçi bu aşk zaman zaman tek taraflı fikri tecavüze dönüşse de, oyunun kuralı bu galiba…

Zonguldak yerel basınını yakından takip edenler, özellikle iki gazetecinin kaleminden “Pamuk eller cebe” deme cüretini gösterecek kadar işi alenen yaptığına şahit olmuştur.

Doğru herkese göre değişse de doğru aslında bir tanedir.

O arkadaşlar yerel seçimlerde aday olan siyasetçilerin gazetecileri ziyaret etmeden aday olamayacaklarını, kimsenin reklamını bedava yapamayacaklarını söylüyor…

Biz ise bu şehir adına söyleyecek sözü olan herkesin bizim gazetemizde her zaman söz hakkı olduğunu…

Sizce hangisi doğru?

Elbette adaylar gazeteleri bir kitle iletişim aracı olarak kullanıyor, reklam veriyor, bayii satış fiyatı karşılığında fazla gazete satın alıp kendisiyle ilgili haberi daha geniş kitlelere ulaştırmak istiyorsa bu başka…

Ama “parayı veren düdüğü çalar” mantığı hangi evrensel değerle…

Hangi gazetecilik mantığıyla açıklanabilir?

Bu olsa olsa tüccar mantığıdır!

Sonra ne münasebet!

Türlü yöntemlerle aday adaylarına yaklaşmak için atmadık takla bırakma…

Parayı vermezse yazmadığını bırakma!

Buradan tüm aday adaylarına çağrı yapıyorum:

Halkın Sesi, röportaj ya da basın açıklamalarınız için asla para talep etmiyor. Söyleyecek sözü olan tüm aday adayları buyursun gelsin, düşüncülerini, projelerini anlatsın…

Böyle bir yazı kaleme almak zorunda kaldığım için de meslek adına utanç duyuyorum.

Seyreyleyin şimdi yaylım ateşini!