Evimiz, tünelin üstünde, uçurum tepecikteydi, tren tıkırtılarıyla titrerdi gecenin sessizliğinde.
Zonguldak Kozlu arasında kömür trenleri sık sık gidip gelirdi o zamanlar.
Evden bakıldığında tren yolunun sağında kavaklar dizili. Kavakların hemen yanı taş duvarlarla kaplı bir kanal. Kavaklarla kanal arası yolumuz.
Tünel üstündeki küçük çeşmeye gelip giderdi çevredekiler. Evlere su akmazdı ki!
Küçüktüm, ufacıktım, burnumu yenime silecek yaştaydım. Suya gelen bir kız ilgimi çekti. Gelişi mi başkaydı, bakışım mı? Anlayamadım. Ağaçların arasından, güya kimseye fark ettirmeden, bir hoş bakıyordum. Adı neyse ne! Bakıyordum işte!
Kız, Yedi Cücelerin Prensesi gibiydi, küçük kovalarla suya gelirdi. Başlığı da olurdu tabii. Ona çiçeğe, kuşa bakar gibi bakıyordum. İçimde kötülük yoktu, bir kıpırtı vardı sadece.
Günlerden bir gün, bizim Turgay, kanalın kenarından yan yana geçerken:
"Kız S. Hayri seni seviyor!" diye seslenmesin mi kıza! "
Uyanık çocuk utandırdı beni. Bir daha o su yoluna hiç bakmadım, bakamadım.
Aradan yıllar geçti. Aynı yolun karşısındaki çeşmeye su doldurmaya gelen kıza avlandım. Sevgi ipiyle bağlıyım ona bir ömür boyu. Çoluk çocuğa karıştım.
Edebiyat öğretmeniydim artık. Şiirler okurdum, yazardım. Öğretmen arkadaşım Satiha Saral, kitapsever bir yakınından miras kalan birkaç kitap getirdi bana İstanbul'dan. O kitapların arasında küçük bir şiir antolojisi vardı. Onu eskitinceye kadar sınıflara taşıdım. Hatta yırtılan kapağı öğrencilerim onardılar evlerine götürüp. Hancı'yı, İstanbul'u Dinliyorum’u, Kerem Gibi'yi, Ben Sana Mecburum'u… tekrar tekrar okurdum, okurduk.
Hele bir şiire gelince çocukların daha dikkatli dinlediklerini, şiir bitince alkışlarla beni şımarttıklarını fark ederdim. Bir kız öğrencim:
"Öğretmenim, siz bu şiiri okurken farklı oluyorsunuz. Adeta kendinizden geçiyorsunuz. Yoksa!"
"Şiir çok güzel! Benden kaynaklanmıyor." deyip geçiştirirdim.
O şiir, Halim Yağcıoğlu'nun Kız S. şiiriydi. Bilmiyorum, o şiiri okurken herkes benim gibi mi olur? Şu şiiri bulup bir de siz okur musunuz?
Milletin işi gücü dedikodu.
Bir damla mürekkep kirletir akı.
Laf aramızda ben altmış beş sınırını aştım. Hep evdeyim. Bu yazdıklarımız aramızda kalsın. Yoksa burnunu silmeyi beceremeyen o çocuk yüzünden ev zindana dönmesin.
Bizi boşuna çocuklarla birlikte sokaklardan kovmadılar. İçimizdeki ehliyetsiz çocuk, çeviriyor hayat dümenimizi.