Karşı komşum, benim yaşımda, 3 tane çocuğu olan bir ev hanımı. O sıralar mahallemize yeni taşınmış olduğundan, bir sevimlilik bir sıcaklık bunda. Kapıyı açıyorum, anında o da açıyor, gülerek, merhaba, nasılsın gibilerinden laf atıyor, sanırsın kırk yıllık kahve içmişliğimiz var da hatırını kıramıyoruz. O sıralarda da annem şehir dışında, ben de babamla kalıyorum. Her öğlen yarış yarış eve gidiyorum, bir ihtiyacı var mı diye kontrol ediyorum, akşam yemek yapacaksam onun hazırlıklarını yapıyorum. Yani dar zamanda bir sürü oyalayıcı iş yapmaya çalışıyorum. Her öğlen geldiğimde, komşu da sağ olsun, hemen kapıda beliriyor "Geldin mi?" diye soruyor. Kaç defa "Yok daha bakkalın oradayım, 2 dakikaya kadar gelicem inşallah" diyim(*) şunu bir bozayım diyorum vazgeçiyorum. Asabi bir sırıtmayla " Hıı geldim" diyorum. Ardından, içeride işim bitiyor, tam çıkıcam, zart bizimki yine kapıda, "Gidiyor musun?" diye soruyor bu defa. Hasbin Allah. Valla, ben de az sonra öğreneceğim, gidecek gibi bir hal var ayaklarımda baksana, ayakkabı giyiyorlar. Tıpkı böyle bir gün, bizimki yine yakaladı beni, ama babamla da içeride atışmışız canım burnumda biraz, "Aa gidiyor musun? Akşam kaçta geleceksin?" dedi. "Sporum var, 8 gibi gelirim, hayırdır?" dedim. Bi konu varmış da benimle konuşacakmış. Yahu seninle benim aramda konuşacağımız nasıl bir konu olabilir. Tepem attı. "Nasıl yani, kiminle ilgili, benimle mi?" diye sordum. Yok, benimle ilgili, ama benim evde olmaz senin evde konuşmamız lazım, çocuklarım duymamalı". Of al başına bela. Zerre kadar ilgilendirmiyor bu kadının hiç bir şeyi beni. Aldığımız ailevi kültürde de misafir geri çevrilmez düsturu var, çelişki içinde kıvrana kıvrana öğleden sonrayı bitirdim. Aldım elime spor küfemi, salona gittim. Yine arabasız gittiğim bir gündü. Sporu bitirdim güya ama kafamda türlü türlü akşamki dayanılmaz ziyareti bertaraf etme planları.

Şimdi bu kadıncağız, ben diyeyim Bafra, siz deyin Birinci arası eski fitresiz sigaralar gibi, acayip pis kokan bir sigara kullanıyor. Bu yüzden kendi kendime, en iyisi ben bunu mutfakta ağırlayayım, babam rahatsız oluyor dumandan diyerek, sonra da ne yumurtlayacaksa artık, dinlerim, peşinden bir iki esner, uykum geldiğini anlamasını sağlarım, elbet gider diye zavallı bir çözüm ürettim. Spor salonundan çıktım, kafama, kışlık bir şapka bulduydum çekmede onu geçirdim ki, kocaman yün bir şapka ve tepesinden sarkan bir ipin ucunda da yumruğum kadar bir ponpon asılı. Omzumda normal çantam, üstümden çıkarttığım ter içindeki giysilerimle iyice kabarmış spor küfem, bir de üşütmemek için  anorak olarak tabir edilen kabarık bir ceket giymişim ki, kamyon yanımda halt etmiş. Dolmuşa geldim, ilk sıradaki 3’lü koltuğun kenarına park ettim kamyonu. Bir adam geldi yanıma az sonra. Onun da maşallahı var. Biz ikimiz 3’lü koltuğu arada boşluk kalmamacasına kapladık. Dolmuş doldu. Az sonra muavin geldi. Bi adam var yanında, dedi "Abla yanaşır mısın, vatandaş oturacak." Bir koltuğa baktım, bir yanımdaki diğer kamyona baktım, sonra muavine dönüp, "Oğlum nereye oturtacaksın görmüyor musun yer yok burada." dedim, cevap verdi ukela(*) "Ama abla, orası standart 3 kişilik, yanaşır mısın?"  bak hala yanaş diyo ya. "Oğlum ne yani biz standart üstü müyüz, görmüyor musun yok işte yer, 3 kuruş fazla para kazanacaz(*) diye tıkış tıkış ediyorsunuz insanları” diye uzatınca, adamcağız tamam ben ayakta dururum diyerek poposunu bana döndü ve ayaktaki yerini aldı. Komşunun sıkıntısıyla zaten daralmışken, o kadar spor yapmama rağmen hala 2 kişilik yer kaplıyor olmamla tuzu biberi de eklenmiş olan kafa yükümü boşaltma ihtiyacıyla, benim çene bir açıldı.

Sonradan halimi düşününce annemim deyimiyle ağzımı burasım geldi.  İnsan istifleme konusunda vır vır vır şikayete devam ederken, ilk saniyelerde "Valla bayan haklı diyenler" oldu arkalardan. Ama bir süre sonra gözüme gözüme giren poponun sahibi ayaktaki vatandaşın,  birden dönüp bana "Sus be, ne gevezeymişsin, seni mi dinliycez akşam akşam" diye bağırmasıyla bütün dolmuş hep bir ağızdan beni susturmak için feveran etmeye başladı. Resmen mor bir patlıcana döndüm. Durur muyum, onlarla da atışmaya başladım. Bu arada muavin yandan yandan, "Rahatsız oluyorsan taksiye bin abla" diye ince bir iğne sokmasın mı yarama? Uyyy bende devreler iyice yandı. Bir arkadan sus diyenlere dönüp cevap veriyorum, bir ayaktaki adamın poposuna laf yetiştiriyorum. Koca minibüsle tek başıma boğuşuyorum. Bu arada kafamdaki şapkanın ponponu, kafamı ne tarafa çevirsem,  öbür taraftan şlak ediyor yüzüme vuruyor. Öyle ki, içinde bulunduğum kutsal kavganın, ilmek ilmek ördüğüm tüm ciddiyetini, bu yüzümden makas almaya yönelik cıvık girişimleriyle silip süpürüyor, karizmamı fena çiziyordu. İneceğim yere kadar çen  çen, hem kendi kafamın hem de dolmuştakilerin etini yidim(*) bitirdim. İnerken, amann bir de baktım kuş gibi hafiflemişim. Stresim azalmış. Ama tam inerken dolmuştakilerin hep bir elden alkış tutmasına bir anlam veremedim. Kavgama  m, gidişime mi alkış tuttular anlamadım. Garip.

Kuş gibi hafiflemiştim ya, uçarak geldim eve kadar. Dakika geçmedi kapı çaldı. Komşu elinde çöp kokulu bir paket sigarası ve sanki her an mühim bir toplantıya çağrılabilirmiş gibi, milattan öncesinden kalma cep telefonuyla kapıda belirdi. Yine gülüyordu sıcak ve samimi. "Gel" dedim geldi. Planladığım gibi mutfakta kabul ettim. Başladı anlatmaya. Kocasının işyerinde bir bayanla gayri nizami (hahahah) ilişkisi varmış. O işyerinin sorumlusuna, onun adına bir şikayet, bir anlamda ihbar mektubu döşenmemi istiyormuş. "Yook" dedim "Ben yazmam, geç onu bir kalem." "O zaman ben ne edecem(*) bana bir akıl ver." dedi. Duman yüzünden iyice bulanıklaşan atmosferde el yordamıyla önce kafasını yakaladım, sonra göz çukurlarını buldum, hah gözler buradaydı, tam oraya doğru bakarak vurucu darbeyi indirdim.

BOŞAN!

"Nasıl ya, ne boşanması, ben senden medet bekliyorum sen ne diyorsun?""Kızım bak bekara eşini boşamak kolay şeklinde naif (!) bir deyim var bilirsin, ben ne anlarım  senin kocanla arandaki meseleden. Bana ne? Allah Allah.  Yok mu ailende bir nikah büyüğün, git ona sor. Bana sorarsan bende cevap tek, anasını satıym(*), BOŞAN . O kadar.

Onun derdi, samimi olmak. Beni kestirdi gözüne haspam. Benimle özel bir derdini paylaşıyor ki, beni ne kadar ciddiye aldığını, güvendiğini hissettiriyor. Eee, artık sende kazma değilsin ya,  akşamları davet edersin birlikte fosseptik kokulu sigaralarımızı tüttürür, sen demlersin ben içerim, ben demlerim sen içersin, birlikte zıkkımlanırız çaylarımızı, bir yandan da dedikodu eder, ne idüğü belirsiz arkadaşlığımızı kısa zamanda pekiştirir, ense tokat kıvamında yaşar gideriz demek istiyor. Oh tam benlik.  Hadi beni bütün gün gerdin, onu geç, dolmuştaki onca vatan evladının suçu neydi? Senin yüzünden def gibi gerildiler akşam akşam. Günah ama sırf oltaya laklak edecek birini takmak için bunca vatan evladı cephede kırdırılmaz, bunu yapmaya kimsenin hakkı yok.

Oltası bomboş ve mağlup gitti evine. Bir daha ne öğlen ne akşam, ilgilenmedi gelişimle gidişimle. Vay hesapçı seni, hesap tutmayınca "Ne edersen et" dedi bana yani.Ne mi oldular? Boşanmadılar, gül gibi geçinip gittiler yıllarca. Sonra da bir tık üstte bir yaşam şansı yakaladılar İstanbul’a göç ettiler. Ben ne mi oldum? Güzel soru. Ben de "TIK" yok arkadaş TIK yok. Herkes bir tık, iki tık derken bi ivme yaşıyor hayatında bana sanki yukarıdan bir yerden "KIT'A DUR" emri indi, onu uyguluyorum. Bari şu yazıyı tıklayın da, neşem yerine gelsin. Off off bu hafta da kiss'tim herkeşi.

(*) Konuşma dilini kullanıyorum yazılarımda, ondan :))