Ne halk dalkavukluğu.. (Halk neylerse iyi eyler)

Ne de halkı aşağılama.. (Bu milletten bir şey olmaz)

Bu tür yaklaşımlar bize, bizim felsefemize yabancıdır.

Biz nesnel gerçeği, somut durumu katı bir gerçekçilikle irdelemekten, analiz etmekten yana olduk hep.

*

2014 yerel seçimlerini bu açıdan değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Önce bir araştırma sonucu: toplumumuzda borçlanma oranı %58.

Yani her yüz kişiden 58’i borçlu.

*

Ama kredi kartı borcu, ama konut kredisi, ama otomobil kredisi vs...(Uzmanların tesbiti)

Şu ya da bu nedenle her yüz kişiden 58’i borçlu.

Bu korkunç bir rakam..

Ve muktedir diyor ki, “Ben gidersem kaos olur, istikrar bozulur!”

Yanı sıra bizatihi iktidarın başından sövgünün, tehdidin, hakaretin ve korku salmanın bini bir para...

Bu koşullarda girildi 2014 yerel seçimlerine.

*

Soru: İyi güzel de 17 Aralık’tan seçim öncesine kadarki dönemde muktedirlerin ipliği pazara çıkmadı mı?

“Tape”lerin, “ortam dinlemelerinin” ışığında ileri sürülen iddialara göre, muktedirlerin hırsızlığı, yolsuzluğu ve dahası, Suriye konusunda kendi ülkelerine karşı komplo girişimleri ortaya dökülmedi mi?

Evet..!?

O halde nasıl oluyor da %445’e varıyor muktedirlerin oy oranı?

Bu millet mazoşist mi? Kendine işkence edilmesinden tatmin mi oluyor?

Bu sonucu yalnızca muktedirlerin muktedir olmalarına, devlet olanaklarını kullanmış olmalarına bağlayamayız kuşkusuz.

*

Şimdi geliyoruz zurnanın zırt dediği yere.

Bizde “Malına sahip çık, hırsızın başını belaya sokma” diye bir özdeyiş vardır.

O nedenle yazımızın başlığını “Mal sahibinin hiç mi suçu yok” diye koyduk.

*

Muhalefetin hiç mi suçu yok?

Muhalefetin bu toplumun önüne bir seçenek sunamadığını görüyoruz.

Özellikle ana muhalefet, iktidarın en yıpranmış olduğu koşullarda, Tayyip Erdoğan’la oğlunun “telefon konuşmalarını” ve ayakkabı kutusu muhabbetini öne çıkardı.

Oysa bu toplum bunları görüyor ve biliyordu.

*

Anan muhalefet olarak CHP, Tayyip Erdoğan’a laf yetiştirmeyi, AKP’nin minderinde güreşmeyi tercih etti. O minderde güreş kazanabilir misin?

CHP Cumhuriyetçi, bağımsızlıkçı dinamiklerle iş ve güç birliğini elinin tersiyle itmekle kalmadı.

AKP’nin silkeleyip atmaya çalıştığı Gülen Cemaatiyle flörtleşmeyi tercih etti.

Kendi ilkeleri ve ideolojisini (Altı Ok’u) sahiplenmeyerek, Dersim ve “açılım” üzerine söylemlerle CHP tabanında tepkilerin oluşumuna yol açtı.

Kimi merkezlerde belediye başkanlığı için gösterdiği adaylar, il genel meclisi ve belediye meclisi adayları, bizzat CHP içinde sürtüşmelere-tartışmalara yol açtı.

CHP halkın önüne, “işte bu ülkeyi ve beni düze çıkaracak, kurtaracak program” diyebileceği inandırıcı bir seçenek maalesef koyamadı.

*

Halk 12 yıllık çaresizlik, bıkkınlık, baskı, yılgınlıklar içinde, doğru ve inandırıcı önderliğin olmadığı koşullarda, kendi doğal pragmatizmiyle “istikrarı tercih edip” oyunu ona göre kullandı.

*

Dünyanın her yerinde böyledir.

Halk doğru program, doğru örgüt ve doğru önderliklerle buluşamadığı zaman kendiliğinden ulaşabileceği düzey budur.

Doğru, inandırıcı, güven veren önderlik ve programla buluşan halkın gücü, mucizeler yaratır, devrimler yapar.

Tıpkı Atatürk’ün bağımsızlık (kurtuluş) ve cumhuriyet hedefleyen Kuvvai Milliye programıyla, Türk halkının buluşması gibi..

*

Geç kalınmış sayılmaz.

Önümüzdeki süreç, hatalardan dersler çıkarmamızı sağlayacak geniş olanaklar sunacaktır bize.