Dün bir hayli hareketli bir gündü…
Sabahın köründe afyonum patlamadan Gazipaşa’da AKP’nin kadrolu meclis üyesi Abdullah Karagüzel’le karşılaştım…
Dünkü “Sülün Osman 2013” başlıklı manşetimizi kastederek…
“Böyle gazetecilik mi yapılır Mustafa?” demez mi!
Keyfine göre imam arayan Karagüzel, belli ki beni AKP’nin maaşlı gazetecisiyle karıştırıyordu…
Ya da sabah mahmurluğundan olsa gerek saçmalıyordu…
Haberin doğruluğunu sorgulamak yerine başlığa takılan aynı Abdullah Karagüzel halbuki geçtiğimiz haftalarda CHP’li Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir’le ilgili yazdığım eleştirisel makalenin altına attığı e-mailde bana methiyeler düzüyor, “Bu yazı AKP’nin yerel seçimlerdeki manifestosu olmalı” diyordu…
Gün içinde gazeteye gelen politikacı ziyaretçilerimiz, haber telaşı, mali sıkıntılar derken öğleden sonra Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Halil Furat ve Kozlu İlçe Başkanı Temel Kıral’ı ağırladık…
Kendi tabiriyle “Halkın Sesi’ni, Zonguldak basınının biraz(!) soluna koyuyorum” diyen Halil Furat, ya sağını solunu karıştırıyor ya da medyaya sadece kendi penceresinden bakıyordu… Zaman zaman Halkın Sesi’ne yönelik acımasız eleştirileri kulağımıza kadar gelen Halil Furat’a dünkü röportajın sonunda o soruyu özellikle sordum…
Beklemediği bir soru olsa gerek, biraz durakladıktan sonra adeta kustu…
İyi de oldu. Adettendir, basın kuruluşlarını ziyaretlerinde politikacılar her gittiği gazeteyi yere göğe sığdıramaz, “Gözümüz, kulağımızsınız” falan der…
Biz Sayın Furat’ın eleştirilerini de tıpkı diğer okurlarımıza duyduğumuz sorumluluk gereği başımız gözümüz üstüne kabul ediyor saygı duyuyoruz… Ama çok merak ediyorum, Sayın Furat bir muhalefet partisi il başkanı olarak bizim kadar iktidar partisinin yaptığı yanlışlara muhalefet yapabiliyor mu?
Bu sorunun cevabını ne ben, ne de Sayın Furat değil…
Cevabı yine bu şehirde yaşayan insanlar verecek…
Yani anlayacağınız ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyoruz…
Gerçi birilerine yaranma gibi bir derdimiz de yok ya!
***
Telaş biter mi? Gelen bir telefonla arabaya atlayıp Bülent Ecevit Üniversitesi’nde öğrencilerin üniversite yönetimini protesto eylemine gittik. Oooo, ortalık sivil polisten ve üniversitenin özel güvenlik görevlilerinden geçilmiyor…
Sanki düşman kuvvetlerini denize dökermişçesine üniversiteli öğrencileri ablukaya alan polis ve güvenlikçiler bir yandan kamera çekimi yaparak gençleri fişliyordu… Tek dertleri düşüncelerini özgürce ifade edebilmek olan öğrencilerin ellerindeki pankartları yırtacak kadar kraldan çok kralcı olan özel güvenlikçilerin tavrı bir bilim yuvasına yakışmayacak kadar çirkindi… Eğer Sayın Rektör, üniversitesinde koyun gibi güdülecek bir öğrenci profili hayal ediyorsa çok yanıldığını zamanla görecektir… Ama öğrencileri makamına kabul etmeyecek kadar antidemokratik bir yönetim sergileyen bir bilim adamı yanlışı önce kendisinde aramalı diye düşünüyorum…
***
Kadir Tuncer, Sermet Aksu, Temel Kıral ve Ahmet Öztürk’ten oluşan ihtiyar heyetiyle birlikte üniversitedeki eylemin ardından Tıp Fakültesi’nin yolunu tuttuk. Yedinci kat, 6 numaralı odadan içeri girdiğimde karşılaştığım adam ve hanımefedi, olgunlukla karşıladı beni ve beraberimdekileri… Ağır bir hastalık süreci yaşamasına rağmen morali bir hayli iyiydi… Ta ki, “Ziyaretin kısası makbuldür” diyene kadar! Yaşlı aslan yutkundu… Gözyaşlarını içine akıttı çaktırmadan…
Allah sağlık versin Harun Ağabey…
Gazetendeki köşen, televizyondaki programın, takipçilerin ve biz sabırsızlıkla sağlığına kavuşacağın günü bekliyoruz… Hele bir iyileş, söz taşlamalı bir şiir daha yazacağım sana :))