Dedikodu, fırın önünde, pide kuyruğunda. 

     Adam, adama anlatıyor. Biz de dinliyoruz.

     Varlıklı biri, şoför tutmuş. Şoför de şoförmüş ha! Yakışıklı, kibar, konuşmalı, gönül alıcı, çalışkan, inançlı... Sahip, hoşnutmuş, şoföre güvenmiş, çok yetki vermiş. 

      Gel zaman, git zaman, şoförün forsu patronun forsunu geçmiş. Selamlar da şoföre gitmiş. Sahip, arka koltukta, unutulmuş. Şoför, kafasına göre takılmaya başlamış, boş arabayla tur atmış, havasına hava katmış. Herkes şoförü sahip sanmış. 

     "Sahip ne mi yapmış?" 

     Sahip, bir yere gitmek için şoförü ararmış. Şoför zamanında gelmezmiş, mazeret öne sürermiş. Sahip kızarmış, ama şoföre yol verememiş. İdare etmiş onu hep. 

    "Bundan iyisini mi bulucem!" dermiş kendi kendine. 

     İdare ettikçe şoför kafasının dikine gidermiş. 

     "Gel!" 

     "İki saat sonra gelirim. İsterseniz siz sapağa kadar yürüyün! Sağlığınıza da iyi gelir." 

     "Oğlum, oyalanma, çabuk gel!" 

     Gelirmiş, ama istediği saatte... Dönüşte bekletirmiş. Yolları değiştirirmiş. Arabaya paralı yolcu alırmış. 

     Sahip, alışmış sonunda, uymuş ona. Uymuş da doktordan, hacıdan, hocadan destek almış yine. Cevap hep aynıymış:
     "Daha iyisini mi bulacaksın? Allah muhafaza, uçurur yeni gelen yoldan aşağı! Sabredin! Sabreden derviş muradına ermiş! Ahirette sevabı bolmuş." 

     Uymuş sahip öğütlere, uymuş da hep huzursuzmuş. Dayanamamış sonunda istemeden azarlamış sevgili şoförünü arka koltuktan:
     "Ben sana arabayı kullanma görevi verdim, arabayı vermedim ya! Söz dinlesene!" 

     Şoför, dikiz aynasından, gülümseyerek bakmış; gönlünün istediği yere doğru sürmüş gitmiş arabayı. Sahip, hop oturup hop kalkmış, merak etmiş, durulacak huzurlu yeri. 

     Düş düşmüş büzüşmüşe. 

     Gülme be Turgay, kinayeli kinayeli!

     Sahip, şoförün buyruğundaymış. Biz pide kuyruğundaymışız. 

     Gülme be Turgay! Adamın bu masalı niçin anlattığını düşünelim, birlikte, kuyruk bitmeden.

     Sükut dur! Konuşma!