Gazete Politikamız: Biz hiçbir zaman üç maymun olmadık, şahsi çıkarlarımız gazete politikamızın hiçbir zaman üstüne çıkmadı. Bize dokunmayan yılanın bin yıl yaşamasına göz yummadık, yılan eğer şehrime dokunursa, başını ezme ve topluma gerçekleri gösterme politikası bizim hedefimiz ve gayemiz oldu. Tarafsız hiçbir zaman olmadık, çünkü herkesin bir tarafı olmalıdır. İnsan ya yapıcı tarafın adamı olur ya da yıkıcı, bizler yapıcı tarafın adamı olma gayesinde olduk. Öyle ki bunun en açık örneği de şahsi menfaat gütmeden, tarafı olduğumuz partinin bile yaptığı yanlışları manşetlerimize birçok kez taşıdık. Tarihi değerlerimize sahip çıkmak adına birçok çalışmalar yaptık. Çarpık kentleşmeden faydalanıp kendine rant sağlayanlara dur dedik. Gazeteciliğin onurlu bir meslek olduğunu hiçbir zaman unutmadık ve ona göre tavırlarımızı sergiledik. Bunları zaten sizlerde biliyorsunuz.
Mustafa Özdemir: Kimse bana Mustafa’yı anlatmaya ya kalkmasın,yirmi bir yıldır tanırım kendisini. Ailemize ilk girdiği yıllarda başladı gazetecilik mesleğine. Yirmi yıla bir çok başarı ve ödül sığdırdı. Patronu olduğu gazetede bile hiçbir zaman patronluğunu yaşamadı. Evet iyi bir patrondur, fakat iyi bir yönetici değildir, bunu kendisi de defalarca dile getirmiştir. İyi yönetici olamayışı da yufka yüreğinden kaynaklanıyor, mesela Mustafa’nın işten attığı kimse olmadı şimdiye kadar. Personeli arasında hiç kimseye yapmak istediği bir konu da “sen yapamazsın” ya da “ne haddine” demedi “ Hele yap bir görelim neden yapmazmışsın ki” dedi. Hiç kimsenin görüşlerine karışmadı. Toplantılarımızda çok sesli bir gazete hayal ettiğini ve gerçek gazetenin böyle olması gerektiğini defalarca dile getirdi. Tek bir kural vardı, belden aşağı ve aile sınırlarına girilmeyecek. Diğer medyadaki arkadaşlarımız sürekli köşelerinde Mustafa’dan bahsettiler onu hep eleştirdiler. Eleştiri konusu hep aynıydı. Çalışanlarına zamanında paralarını veremiyor. Cebindeki son parayı dün akşam bana veren bir adam için şimdi ne denir bilmiyorum. Maddi sıkıntılarından başka hiçbir şeyle Mustafa’yı kaleme alamayan kendini gazeteci dehası sayan beyinlere acıyorum. Eğer size göre burası bir arenaysa adam gibi inin sahneye de yarışın bakalım halkın önünde, bakalım kaleminiz ve kelime dağarcığınız ne kadar yetecek. İşiniz gücünüz para ödemiyor falanda filan vur kazmayı beline. Ya maaşı alamayan zaten biz isek size ne oluyor. Kaldı ki bu hukuksal bir bölüm. Gazeteciliği bırakıp avukatlığa soyunmaya niyetiniz varsa, bir zahmet benim şu icra dosyama da bir bakın belki işe yararsınız.
Ve ben: Gazeteciliğe hobi olarak başladım ama içine girdiğimde çok sevdim. Mustafa ile olan akrabalık bağlarımız gereği ailecek her bir araya geldiğimde, kelimenin tam anlamıyla başının etini yerdim “Mustafa gazetende bana da bir köşe versene haftalık yazı yazayım, siyasetten anlamam ama hayatın içinden yazılar yazarım” diye. Her seferinde gülüp geçerdi. Kader ağları örmüştü ve bir gün Mustafa beni gazeteye çağırdı “ gel bize yardım et” dedi. İkinci ayımı henüz doldurmamıştım. Mustafa’ya yazı ne zaman yazacağım dedi. Bende kurtulmak için hele sen bir şeyler hazırla ben bir bakayım dedi. Bende kolları sıvadım. İlkyazımda bir eve konuk olup ev hanımıyla röportaj yaptım. Oldukça ilgi gördü. Eğer ki Mustafa "hayır yapamazsın" deseydi, şevkim kırılacak ve belki de işimi bırakıp gidecektim. Aslında benim başarımın birçoğu Mustafa’nındır. Buradan bir duyuru da yapmanın tam zamanı. Artık Halkın Sesi’nde yazar kadrosunda sırasını alacak olan Serhan Çınar arkadaşımı duyurmak istedim. İlk yazısını gecen hafta yayınladık. Mustafa aynı hassasiyeti ona da gösterdi ve tebrik etti “çok daha güzel olacağına eminim” dedi. İşte bizim gazetenin ayrıcalığı. Serhan arkadaşım gazetemizin web sayfası sorumlusu. İnce ruhu, tartışılmaz kişiliği ile bir anda hepimizin sevgisini kazandı. Kendi ruhunun güzelliğini yazılarına aktarırken, siz okuyucularımızın da büyük haz duyacağınıza eminim.
BASIN İLAN KURUMU (B.İ.K)
Başarı öykümün bir de görünmez tarafı var tabiî ki. Tıpkı madalyonun diğer yüzü gibi. Zonguldak Basın İlan Kurumu, nazik müdiresi Özgür Topaloğlu Hanım. İsmini sürekli duyuyordum, onun için zan da bulunduğum da çok olmuştur. B.İ.K. gibi bir kurumun başında bir bayan olması aslında beni mutlu etse de hep bir ön yargı vardı aklımda. Tamam, itiraf ediyorum çoğu zaman korkutuyordu beni. Sanki karşımdakiler cellat ve bizim canımızı alacaklar gibi bir his uyandırıyordu. Hak verirsiniz ki her hafta B.İ.K ten gelen cezalar, ödeme emirleriydi beni bu düşünceye sokan. Acaba ne yaptık neyi yanlış yaptık da ceza geldi diye korkuyor, kuruma bile gitmek istemiyordum. Bir gün yollarımız kesişti ve yüz yüze gelmek zorunda kaldık Özgür Hanım’la. Kapısını tıkladım izin istedik. Bizi ayakta karşıladı içten bir gülümseme içimdeki buzları yavaş yavaş eritmeye yetti. İki dakika da bir şey sorup çıkarım düşüncesinde olduğum kurumumuzdan iki saatte zor çıktım. Konuştukça kuruma ve Özgür Hanım’a olan güvenim arttı. İlerleyen günlerde ilişkilerimiz çok daha arttı. Kurum olarak gazetecilerin yanında ve yardımda olan bir kuruma bağlı olmak işime daha bir şevkle sarılmama neden oldu. Özgür Hanım şahsıma “ben size inanıyorum başaracağına eminim, takıldığınız bir konuda buraya gelirseniz ben ve ekip arkadaşlarım elimizden gelen yardımı yapacağız” dedi ve öyle de oldu. Ne zaman başım bir konuyla ilgili sıkışsa en doğru bilgiyi kendilerinden aldım. Bende bu güvene laik olmak adına gece gündüz çalıştım, bilmediğim birçok şeyi öğrendim. Çünkü bana güvenen müdürüme mahcup olamazdım. Gelen diğer gazete mensubu arkadaşlarımı da aynı derce de dinlediğini ve gereken yardımı yaptığını da öğrendim. Gayeleri Zonguldak basını tek çatıda derleyip toplamak, belirli bir yere getirmek olan kurumun eminim ki gelecek yıllarda ulusal basında Zonguldak’ın adının duyulmasında da yardımları olacaktır. B.İ.K’in düzenlemiş oldu eğitim seminerleri ise tek kelimeyle harikaydı. Aldığımız eğitim, meslek yaşamımızda daha çok kaliteli işler yapmamıza yol gösterecektir. Eğitim seminerlerine katılan hocalarımızın mesleki donanımlarını bizlerle paylaştıkları için buradan teşekkür ediyorum. Basın camiasından birbirleriyle konuşmayan birçok arkadaşımın Seminer esnasında kaynaşıp kedilerini daha yakından tanıma fırsatı buldu. Özer Bey in “Patronlarınız birbiriyle tartışa bilir, sizler bu tartışmalara ortak olmaktan kaçının ve birbirinizi kollayın” demesi, kurumun bir kez daha çalışan gazetecileri korumak ve kollamak amacında olduğunu gösterdi. Bu bile başarı için kaçınılmaz bir olgudur.(Özellikle İstanbul’da Zonguldak Halkın Sesi Gazetesi’ne bakan, ayın 10’undan sonra her gün defalarca aramama rağmen, büyük bir sabır ve özveriyle konuyu hiç sıkılmadan bana anlatan, kendisinin zamanı aldığım için özür dilememe rağmen, mütevazı bir cevap ile bunun görevi olduğunu söyleyen Çetin Yılmaz Bey’e sabrı için teşekkür ederim)
Gazetecilik nedir ne değildir bunun tartışmasına girmek istemiyorum, ancak bir maden havzası ve kömür kenti olan Zonguldak’ta gazeteciliğin bir başka olduğunu çok iyi biliyorum. İnsan yaşamının bir tek kıvılcımın ucunda olduğu ve bu kıvılcımın ateşlemesiyle patlayan grizunun bizlerden koparıp götürdüğü canların bırakın Zonguldak basınını, ülke basınını hatta dünya basınını ne derece ilgilendirdiğini çok iyi biliyorum. İşte bu nedenle yerin deniz seviyesinden 260 metre altında, madenci terimiyle “- (eksi)260’da” yapmış olduğum “Madende Kadın Olmak” isimli röportajımın kurumunuzca birincilik ödülüne layık görülmesi beni ve nezdimde röportajımda emeği geçen, herkesi mutlu etmiştir. Beni bu ödüle layık gören kurumunuza çok teşekkür ediyor ve ödülümü de Soma’da şehit düşen 301 madenci ve aileleri adına ayrıca Zonguldak’ta maden ocaklarında şimdiye kadar yitip giden binlerce madenci adına almak istiyorum. Teşekkür ediyorum.