1979 yılında, ortaokulda, İngilizce dersini bir yıl kadar "din" öğretmeni vermişti.

Lisede (1982-85) Türk Dili dersini veren bir erkek öğretmen 8 ay boyunca bir tek konu anlatmamıştı. Soruları ve cevapları bize önceden veriyordu.

Yine lisede elektrik bölüm şefi olarak çalışan başka bir erkek öğretmen 3 yıl boyunca dersimize girdiği halde 10 dakika bile ders anlatmamış, sadece ders notlarının sınıf başkanınca bize dikte edilmesini sağlamıştı.

Marmara üniversitesinde 4 yıl boyunca (1985-89) derslerin yüzde 90’ını akademik titri olmayan, sağdan soldan toplama öğretim görevlilerinden almıştım.

1990 yılında Edirne/Uzunköprü’de Almanca öğretmeni yoktu. Yarım dönem kadar Üsküdar Halk Eğitim Merkezinin kursundan aldığım temel bilgilerle Almanca dersi vermiştim.   

1991 yılında Tokat/Erbaa’da bir öğrenci yurdunda ortaokul öğrencilerine 4 ay kadar İngilizce dersi vermiştim.

1992 yılında Manisa’da epey yaşlı bir elektrik öğretmeninin 4 yıl boyunca öğrencilere teknik bilgiler değil, hikayeler anlattığını gözlemlemiştim.

KKTC’de çalıştığım okulda (2009) ateist olduğunu açıkça ifade eden rehberlik öğretmeni hanım 1 yıl kadar din dersine girmişti.

Yine Kıbrıs’ta, web sitesi yapmayı bile bilmeyen, bilgisayar bölüm şefliği de yapan bir hanım bölümün derslerinin yarısına girip sınıfta boş boş oturuyordu.

2015 yılında Bolu İzzet Baysal Üniversitesinde bir süre yüksek lisans dersleri almıştım. Ders veren kişilerin yayınlanmış, dişe dokunur bir tek makalesi, kitabı olmadığını öğrenince okuldan kaçtım.

2013-2021 yılları arasında kömürü ile bilinen bir şehrimizdeki 3 okulda öğretmen/idareci olarak çalıştım. Tanıdığım öğretmenlerin yarıdan çoğunun branşı ile girdiği derslerin alakası yoktu. İş teknik mezunu gıda, sosyoloji mezunu felsefe, makine mezunu iklimlendirme, metal mezunu otomotiv, sınıf öğretmeni engellilerin derslerine, motor mezunu elektronik derslerine girmeyi “normal bir durum” olarak görüyordu.

32 yıl MEB bünyesinde çalıştım. Bu uzun süreçte hiçbir şekilde mesleki (branşımla ilgili) bilgi seviyem ölçülmedi. Böylesine umarsız, ilgisiz, plansız bir eğitim modeli sizce başarılı olabilir mi?

2,5 yıldır Ankara’da özel bir lisede çalışıyorum. Burada öğretmen seçimleri onlarca kriter ışığında yapılıyor. Hiç kimse bilgisinin olmadığı bir derse sokulmuyor.

Devlet kurumlarında müdür, müdür yardımcısı, amir, şef, daire başkanı, genel müdür olarak çalışanların özgeçmişlerine (CV) yakından bakılırsa yüzde 90’ının yetersiz, eğitimsiz, bilgisiz, diplomasız, sınavları geçememiş tipler olduğu ortaya çıkar.

İlimizdeki birçok resmi kurumun müdürü (amiri, sorumlusu) siyaset, aşiret, tarikat ağaları tarafından atanmıştır/atanmaktadır. Hiçbir sınavı kazanamadığı halde çeşitli hülle yöntemleriyle müdür (yönetici) yapılmış kişiler 60-100 bin TL maaş almaktadırlar.

Diploması, eğitimi, yeterliliği olmayan kişiler milli eğitim, tarım, sağlık, turizm, ulaşım, belediye, SGK, iş bulma vb. gibi kurumlara atandığı için bu topraklara kalitenin, bilimin, aklın, adaletin, imanın, etiğin, liyakatin, gelmesi olası değildir. 

Sahte sarı sendikaların, tarikat şeyhlerinin, siyaset ağalarının koltuklara oturttuğu kişilerden verimli çalışma, kalite beklemek ham hayaldir.

Ali Özdemir

www.aliozdemir.net

0505 220 83 85