Zonguldak'ın Fener Mahallesini kastediyorum. Ama dikkat edin: ''Zonguldak'ın Feneri'' demiyorum; ''Türkiye'nin Feneri'' diyorum! Bunu derken ne abartıyorum, ne de şaka yapıyorum. Neden böyle dediğimi anlatacağım.
Ama önce neden bu konuya girdiğimi belirteyim.
Zonguldak'taki mahalli basından öğrendiğime göre, SİT alanı kapsamındaki Fener Mahallesinde bulunan bir arazi; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın yönetimindeki Türkiye Gençlik Vakfı'na (TÜGVA) tahsis edilmiş. Yazılanlara göre vakıf buraya sosyal tesisler yapmak istiyormuş.
Zonguldak halkına tercüman olan yazılı ve görsel medya buna haklı olarak karşı çıkıp eleştiriyor. Bu konuda söylenecek her şey söyleniyor, yazılıp çiziliyor. Bu yüzden ben bunları tekrarlamamak için konuya farklı bir açıdan bakmaya çalışacağım.
Zonguldak'ın denize doğru uzattığı burnunun üzerinde bulunan Fener'in güzelliği tabii ki dillere destandır. Bizim gibi eski kuşaklar bir zamanların efsane kenti Zonguldak'ı hasretle yad ederken aslında akıllarında ve gözlerinde hep Fener semti vardır. Hep orayı hayal ederler.
Şimdi kısmen hayallerde kalan Fener'i Osman Atilla POSHOR ''Fener'in Çocuklar'' isimli kitabında çok güzel anlatmaktadır. Ayrıca, Hamit KALYONCU ağabeyimiz de ''Kömürde Açan Çiçek'' isimli, Zonguldak'ı her yönüyle anlatan çok değerli kitabında; eski Zonguldak'taki şaşaalı günlerden bahsederken Fener'i özellikle vurgulamıştır.
Yine, 1924 - 1925 yıllarında Türkiye'de bulunmuş İngiliz kadın yazar Clare Sheridan'ın 1925 yılında yazmış olduğu ve Türkçeye ''Sade Türk Kahvesi'' adıyla çevrilen kitabında; gemi ile ziyaret ettiği Zonguldak hakkında bakın ne demektedir: ''Kostantinopol'den gelirken ilk liman olan Zonguldak'ın zihnimdeki yansıması şu oldu: Medeniyetin küçük ve gözlerden uzak kalmış ileri karakolu!''
Peki bunu neden söylemiştir? Çünkü gemi ile gelen kadın Kömür İşletmelerinin Fener'deki misafirhanesinde kalmıştır ve Fener'e hayran olmuştur. Zaten başka yere de gitmemiştir! Bu yüzden Zonguldak'ı Fener'le özdeşleştirmiştir.
Bir soru soracağım: Siz evinize gelen değerli misafirlerinizi en güzel yerde ağırlar ve en iyi odanızda yatırırsınız, değil mi? ''Evet'' diyeceğinizi biliyorum! İşte Cumhuriyet Hükumeti de öyle yapmıştır! Değerli misafirlerini en güzel yer olan Fener'de ağırlamış ve orada misafir etmiştir. Örneğin, İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi efsane kraliçe Süreyya'yı Fener'de ağırlamış ve orada Kömür İşletmelerinin A-Tipi misafirhanesinde konaklatmıştır. Bu nedenle, bence bu misafirhane bile tarihi değer taşımaktadır.
Fener'i bu yönüyle anlatmaya devam edersem konu çok uzayacak. Kısacası Fener gerek coğrafi konumu gerekse tarihi dokusu nedeniyle SİT alanı kapsamına alınmayı hak etmiştir.
Bilindiği gibi, SİT alanı kapsamındaki yerler yapılaşmaya açılırsa dokusu ve özelliği bozulur. Örneğin, Paris ile özdeşleşen Eyfel Kulesinin yakın çevresine apartman dikilebileceğini ve buna izin verilebileceğini düşünebilir misiniz?
Neyse, ben başlıktaki konuma dönüyorum. Fener neden Türkiye'nin Fener'i?
Biliyorsunuz fener bir aydınlatma aracıdır. Zaten eski ismi Fransızlar tarafından kurulduğu için ''Fransız Mahallesi'' olan bu semt, sonradan ismini buradaki deniz fenerinden almıştır. Ama birçok kişinin bilmediği veya aklına getirmediği bir gerçek var ki Fener gönderdiği ışıkla Türkiye’yi de aydınlatmıştır.
Bu nasıl olmuştur? Anlatayım.
1923 Türkiye'sini düşünün! Anadolu Orta çağ şartlarını yaşayan devasa bir köy.. Halk çok fakir. Bırakın 1923'ü; 1950'lerde bile biz yalın ayak geziyorduk.. Yeni kurulan Cumhuriyet imkansızlıklar içinde.. Üstelik bir de Osmanlı'dan kalan borçları ödüyor.. Ama süratle kalkınması ve bunun için yatırımlar yapması da lazım.. O devirde ağır sanayinin ham maddesi olan kömür Zonguldak'ta bulunmuş.. Bu nedenle, Genç Türkiye Cumhuriyeti Zonguldak'a çok önem veriyor.. Ve Zonguldak'ı hemen il yapıyor.. Böylece Zonguldak Cumhuriyet'in ilk il yaptığı il unvanına sahip oluyor..
Tabii ki iş bunlarla bitmiyor.. Elindekini avucundakini Zonguldak'a yatırıyor.. O sırada ülkede çok az sayıda bulunan en eğitimli elemanları Zonguldak'a gönderiyor.. Örneğin ülkedeki 25 mühendisin 15'ini bu kente gönderiyor.. Sonuçta Zonguldak ülkenin en kalifiye elemanlarının bir araya toplandığı bir sanayi ve teknoloji merkezi olduğu gibi, bir kültür merkezi de oluyor doğal olarak..
Yine bitmedi.. Bu kentte daha önce, yani Osmanlılar zamanında kömür ocakları işleten Fransızların getirdiği bir kültür zaten vardı... Sonradan limanı yapan Hollandalılar, lavuarları yapan İngilizler derken Avrupalılar ve Amerikalılar da bu Fener kültürüne katkıda bulundular!
Uzatmayalım, tüm bu nedenlerle Zonguldak İstanbul'dan sonra Türkiye'nin en önemli kültür ve sanayi şehri oluyor. Adeta ağır sanayinin de üssü konumuna geliyor.
Peki, Fener Türkiyeyi nasıl aydınlattı?
Gördüğünüz gibi, ülkenin o zaman az sayıdaki kalifiye elemanları ve teknik adamları hep Zonguldak'ta toplanmış.. Karargahları da Fener Mahallesi.. Orada oturuyorlar, orada eğleniyorlar ve kömür ocaklarını oradan yönetiyorlar..
Ama ülkenin kalkınması ve bunun için de sanayileşmesi lazım... Fabrikalar kurulması ve bunları yapacak ve yönetecek kadrolar lazım.. Peki bunlar nereden bulunacaktı? Tabii ki Zonguldak'tan; yani bunların karargahı Fener'den! Zaten başka yerde yok ki!
Nitekim öyle de oluyor. Yeni tesisler ve fabrikalar kurulması için bu insanlar yurdun dört bir tarafında görevlendiriliyor.. Bu nedenle ülkenin o yıllarda kurulan en önemli tesislerinin yapımında ve işletilmesinde bu insanların emeği ve imzası var..
Atatürk eğitim için Türk gençlerini Avrupa'ya gönderirken onlara şöyle demişti: ''Sizi şimdi bir kıvılcım olarak gönderiyorum. Dönüşte birer ateş topu olarak geleceksiniz!''
Atatürk'ün dediği gibi; Zonguldak'tan bir kıvılcım gibi çıkıp, gittikleri yere birer ateş topu gibi düşen bu insanlar, Anadolu'nun bozkırlarını gerek sanayi ve teknoloji bakımından, gerekse kültür ve medeniyet bakımından birer fener gibi aydınlatmışlardır. Çok hızlı bir şekilde gelişen ve kalkınan ülkemizin rehberleri olmuşlardır.
Unutmayın! Bu bir Fener mucizesidir! Bu Türkiye tarihinde çok önemli bir olaydır ve Zonguldaklıların bunu kullanması gerekir.
Bu arada, Zonguldaklılara bir de önerim var. Ama sakın abarttığımı düşünmeyin.
Ben olsam Fener'i UNESCO Dünya Mirası listesine aldırmaya çalışırım.
Neden olmasın! Bu listede Türkiye'den böyle 15 yer var. Sırada olanlar da hariç.
Olmaz olmaz demeyin! Ama deneyin!