Yirmi iki yıldır ülkeyi yöneten bir iktidar var. İktidara geldikleri günlerde her şey çok güzeldi. Bir  önceki iktidarın kemer sıkma politikası işe yaramış, hazine dolmuştu. Terör belasını yok etmiş, erinçli bir ülke yaratmıştı. 

Ülkemizde hiç bir başarı cezasız kalamazdi. Mutlaka bir bedel ödenmeliydi. Kemer sıkma politikası uygulayan iktidar ilk seçimde yerle bir olmuş, partiler  meclis dışında kalmıştı..

Bugünkü iktidar, kasası dolu bir hazine, terör sorunu çözülmüş barış içinde bir ülke teslim almıştı. Özelleştirme adı altında cumhuriyet kazanımları bir bir yerli ve yabancı sermayeye satilmaya başlandı. Şeker fabrikaları, demirçelik fabrikaları, basma fabrikaları, kağıt fabrikaları vb. ne varsa  bir bir elden çıkarıldı. Topraklarımız , sularımız, madenlerimiz, tersanelerimiz, teker teker yok pahasına satıldı. Genç ve yoksul cumhuriyetin binbir güçlükle yarattığı tüm kazanimlar yok edildi. Tüm bunlar iktidarın lehine, başarı olarak  yazıldı. 

Ne var ki değirmenin suyu çabuk kesildi. Elde avuçta ne varsa, gelir getirecek tüm işletmeler yok edildi.  Bir mirasyedi hovardaliği ile lükse düşkünlük;  Osmanlı'nın çöküş döneminianımsatacak israf dönemi başladı. Artık satilacak yer ve işletme kalmayınca ekonomik sıkıntı baş gösterdi. Bu durumdan da en çok yoksul halk etkilendi. Bütün yük emeklinin, emekçinin, köylünün, yoksulun sırtına bindi. Halk, bir kuru soğana muhtaç duruma düştü.

Şimdilerde iuktidar, bir çıkış yolu arıyor. Yurtdışında kapı kapı dolaşıp para arıyor. Vergi paketleri hazırlanıyor. Yük yine, emeklinin, emekçinin, yoksulun sırtına binecek gibi görünüyor.  Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur. Bu tezimi yaşanmış bir olayla kanıtlamak isterim. 

Çok eskilerden bir gün, İstanbul’dan Erzurum’a tren gider.Tren Aşkale’yi geçer geçmez arıza yapar. 
Makinist ve ilgililer Daphan Ovası’nın yanı başında duraklayan treni onarmaya  çalışsalar da boşadır...
Durum baş kondüktöre aktarılır ve gereğinin yapılması istenir. 
Bu arada yolcular merakla camlardan dışarı bakmaktadır.

Baş kondüktör önce birinci mevki vagonuna gider ve oradaki yolculara şöyle seslenir;
-“Çok değerli yolcularımız! 
Trenimiz şu nedenle  arızalanmıştır. 
Arkadaşlar ilgilendi ama arızayı gideremediler. 
Devlet Demir Yolları adına sizlerden özür diliyorum. 
Hazırlıklarınızı yapın, bir saate kadar otobüsler gelecek ve sizleri Erzurum’a götürecek.”

Açıklamanın ardından baş kondüktör ikinci mevkiinin olduğu vagonlara ulaşır ve şöyle der;
-“Beyler ve bayanlar! Trenimiz arızalandı. 
Şu karşı tarafta Aşkale-Erzurum minibüsleri geçiyor. 
Şimdi başınızın çaresine bakın ve treni tezden boşaltın…”

Bu arada garibanların olduğu üçüncü mevkide bir telaş vardır. Telaşının arasında baş kondüktör üçüncü mevki vagonunun kapısına gelir. 
Garibanlar trenden inmeye çalışırken baş kondüktör engel olur ve der ki;
- Hele durun bakalım...
- Nereye böyle?
- Bu telaş niye?”
İçlerinden biri öne atılır ve der ki;
-“Ağabey! Belli ki tren arızılandi. Anlaşılan o ki tamir edemediniz. Biz de ufak ufak yürümeye başlıyalım. Erzurum’a daha çok yol var.”

Baş kondüktör vagonun kapısını sert bir şekilde kapatır ve oradaki ahaliye şöyle seslenir;
-“Ula oğlum… Siz gideceksiniz ya... Bu treni Erzurum’a kadar kim itecek?”

Bu ülkeyi kim kurtaracak dersiniz?
Kolaylıkla  kurtulacağız sanmayın sevgili üçüncü mevkidaşlarımız…

Artık iktidarın ,muhalefetin, yandaşın, trolün, özetle herkesin kabul ettiği ekonomik krizden üçüncü sınıf yurttaşlar  (yani emekliler, emekçiler, köylüler, tüm yoksullar), yarı aç yarı tok yaşayarak, devleti iterek çekerek kurtarmaya çalışacaktır. Açıkçası treni Erzurum'a dek itenler, Kurtuluş Savaşı'nda ülkeyi düşmandan kurtaranlar kurtaracaktır.