Yaşım gereği birçok parti ve seçim gördüm. Hepsi ben haklıyım ben doğruyum dedi. Hepsi bir yarış halindeydiler. Bir birlerine kızdılar, yazdılar çizdiler. Sonuç hiç değişmedi hep bir yalan, boş vaatler ta ki o koltuğa gelene kadar. Evet, bunun adına siyaset deniyor, her dönemde siyaset hep gereğini yaptı. Fakat şimdiler bakıyorum da hiçbir dönemde halk bir birinden bu kadar kopmadı, hiç insanlar bu kadar gruplaşmadı, bir birimizin canını yakmak, sıradan bir davranış halini hiç bu kadar almadı. Ne gariptir ki başkalarının acılarına bile bir günde alışır olduk, bunlara alışırken de farkında olmadan insanlığımızdan olduk. İnsan olmanın bedeli hiç bu kadar ağır olmamıştı. Geçen haftaki yazımda, “Doğuştan tedavisi olmayan genetik bir hastalığı var Türk Milleti’nin her besmele çekeni dindaş; her bağrında beslediği haini de vatandaş sanıyor.” dediğimde birçok kişi bu cümleye takılıp kalmış. Hiç dönüp kendilerine nedenini bile sormamış.Acılıyım... Kederliyim... Öfke dolu her yanım... Hala hesap veremiyorum kendime ve bizler “bir adam öldü demek kolay bir de babam öldü demeye çalışın” demenin nasıl zor olduğunu bilemedik. Babanız öldüğünde, bir anda omuzlarınıza yük biner bir anda nasıl büyürsünüz, bir anda nasıl da yalnız kalırsınız şu hayatta. Bunu yaş aralığı 8-13yaşındaki bir çocuğa anlatmaya kalkın bir de. Diyemezsiniz. Sadece “Babana Allah’tan rahmet, anana sabır dilerim. Bir ay sonra yaşadıklarını unutacağımız için de senden özür dilerim çocuk” diyebilirsiniz hepsi bu. Fakat bu düzen böyle devam etmeyecektir ilahi adalet bir gün muhakkak ki yerini bulacaktır. Bu haftayı Yürekten adlı şiirle bitirmek istiyorum. Dara düştüğümde en çıkmazımda Abdulkadir Duru’nun bu şiiri bana huzur ve mutluluk vermiştir. Bir nebze de olsa yaşadığımız şu zor günlerde sizin de gönlünüze yön vermesi dileğiyle.

        Yürekten

Ey Türk!

Amacın güven kazanmaksa; namerdin
karşısında mertliğini kale gibi, sahtekârın karşısında dürüstlüğünü pırlanta
gibi, riyakârın karşısında gururunu dimdik tutmasını biliyorsan yiğitsin!

Atalarından kalan yüce değerlere
tırpan vurmaya kalkanların bileklerine kelepçe isen, zalimin yüreğine burgu
gibi, mazlumun yüreğine "bir gül bahçesine girercesine" girmeyi
biliyorsan, dost gönüllere taht kurmuş isen yiğitsin!

Maddenin şatafatına insanlığın
katresini, kürkün saltanatına tevazuun zerresini, koltuğun debdebesine nefse
güvenmenin inancını değişmez isen; küçükten şefkati, büyükten hürmeti
esirgemiyor, ayıya dayı demeden geçiyorsan köprüleriyiğitsin !

Bakma bulanık suda balık avlamaya
kalkanlara, bakma kuru ile birlikte yaşı yakanlara. Bakma karanlığa kurşun
sıkanlara, bakma yükselmek için omuzlara çıkanlara! Herkes adımını yanlış atsa
da, sen doğrulara yönelip, vakur adımlarla yürümesini biliyorsan yiğitsin!

Ekonomik oyunlara gelmiyorsan;
araştırıcı, geliştirici güdümlerini aktifleştirip, sıfırdan imkânlanmayı
başarıyorsan yiğitsin!

Dilin susup elin konuşuyorsa,
yalnızlara arkadaşlığı, bezgine gayreti, ezilmişe diriliği, küsküne barışmayı
öğütlüyorsan yiğitsin!

Ellerinde gayretin izleri, yüreğinde
milletinin sevgisi dolu ise yiğitsin!

Amaçlamışsan milletini dünyaya örnek
ve öncü etmeye; milli şahsiyet iddiası güdüp, milletinin üstünlüğünü dünyaya
kabul ettirmeye yiğitsin!

Bu yücelik sana senden gelmiştir. Ataların,
dedelerin yiğitlik pınarından kana kana içmiştir. Sanma ki iş bitmiş, vakit
geçmiştir. İşte, o geçen zamanı geri döndürebilecek iddiada isen yiğitsin!

Abdülkadir duru