20 kadar önce, 92 yaşında vefat eden demem Hamdi Özdemir hastane, hekim, eczane bilmeden yaşadı.  

Yediği gıdalar patates, soğan, sarımsak, kabak, elma, armut, ahlat, fasulye, nohut, ekmek, tuz, şeker, yoğurt, peynir, tereyağı, ayçiçek yağı, yerelması, ıspanak, pırasa, yumurta, et, süt, kaymak, tarhana, lahana, turp, şalgam, havuç vb.’den ibaretti. 
Her gün sabahtan gece yarısına kadar Üçüncü, İkinci, Birinci marka filtresiz sigaraları yarıya bölerek, ağızlık ile içerdi.  
Pahalı, filtreli sigara içenlere çok kızar, kendi kendine söylenir dururdu. 
1970’li yıllarda en çok dedemi severdim. Bizimle çok ilgilenirdi. Babam haftanın 7 günü, günde 16 saat çalıştığı, sağa-sola koşturduğu için onu çok görmezdim.  
İşte o nedenle benim rol modelim büyük oranda dedem oldu. Onun tutumlu, israftan uzak, sade, gösterişsiz yaşantı modeli aynen bana da geçmiş… 
10’lu yaşlarda bazen, özenti sebebiyle dedemin sigara paketinden 1-2 sigara araklayıp gizlice bostan köşelerinde öksüre öksüre içerdim. Tadı çok berbat şeylerdi. 
Yine 70’li yıllarda dini bayram günlerinde köydeki 50 haneyi tek tek dolaşıp bayramlaşır, ikram edilen şeker, çay, yemek, sigara gibi ürünleri kabul ederdik. 
50 yıl kadar önce bizim köyde bayram günleri çocukların sigara içmesi yadırganmaz, engellenmezdi. Bu tutum birçok insanımızın erken yaşta sigara bağımlısı olmasını sağladı. 
Babam Mehmet Ali Özdemir de günde 3 paket kadar Bafra sigarası içerdi. Bu alışkanlığı sebebiyle 56 yaşında, 1995’te beyin kanaması sebebiyle aramızdan ayrıldı… 
Kıbrıscık Ortaokulunda okurken (1979-82) arası 300 kadar öğrencinin yüzde 50’den fazlasının teneffüs aralarında sigara içtiğini anımsıyorum.  
Bolu Endüstri Meslek Lisesindeyken de (1982-85) öğretmenlerimiz atölyelerde, sınıflarda, koridorlarda, bahçede, kantinde sürekli olarak duman çıkartırdı. Bu normal bir durum olarak algılanıyordu. Haliyle liseli gençlerin de yüzde 70 kadarı sigara bağımlısıydı. 
1985-89 yılları arasında İstanbul Marmara Üniversitesinde okurken bazı sınavlarda sigara içmek serbestti. Özellikle matematik hocası Doç. Dr. Işık Bey “Sınav esnasında sigara içebilirsiniz” derdi. Sınıfta 64 kişi vardı. Her sıradan dumanlar yükselirdi. Gözlerimiz yanarak soruları çözmeye çalışırdık. 
Üsküdar’da bulunan 800 kişilik kamu yurdunda da etüt salonlarının birisinde sigara içilebiliyordu. Tüm yakın arkadaşlarım orada ders çalıştığı(?) için ben de orada her akşam 5-6 saat oturur zehirlenirdim. 
Ortaokulda, lisede ve üniversitede düzenli olarak sigara içmişliğim yoktur. Ara ara, özentiyle sigara aldığım olmuştur.  
Öğretmenliğe başladıktan sonra Edirne’de, Tokat’ta, Manisa’da, Bolu’da sigara içmedim. 1999 yılında deprem olduktan bir süre sonra aniden sigara içmeye başladım. Yaklaşık 20 yıl aptalca, her gün 20-30 sigara içtim. 
2019 yılında büyük çabalar sonucunda, kendi kendime psikolojik telkinler yaparak bu pislikten kurtuldum. 4 yıldır hiç irtibatım olmadı. Çok sigara içen tanıdıklarımdan, arkadaşlarımdan bile uzaklaştım. Şu anda tütün kokusuna tahammül edemiyorum. 
“Sigara içmeyin” dediğim bazı tanıdıklarım sıklıkla şunu sorarlar: “Nasıl başarabilirim?” Ben de onlara, “Hekim, uzman, otorite değilim. Kendi kendime 1 ay kadar terapi yaptım. Sesli olarak ‘Hep aptal olma, geriz zekalı olma, bu nesne pis. Öleceksin. Yaşlılığın kötü geçecek. Kolay hasta olacaksın. Pis kokuyorsun. Paran gidiyor’ dedim. Bu yöntem bana cesaret verdi ve sağlığa adım attım.  
Son 4 yılda sigaraya vereceğim 3 bin dolar kadar parayı düzenli olarak hisse senetlerine yatırdım. Bu senetler prim yaptı ve 10 bin dolar oldu.  
Rakamlara göre ülkemizde 20-22 milyon kişi sigara içiyormuş. Günde 1-2 dolar üzerinde hesaplarsak yılda 3-4 milyar doların çöpe gittiğini söyleyebiliriz. Son 40 yılda 120-150 milyar doları küresel tekellere verdik. 
Son söz: Sigara içmeyin. Bu zehiri yaşantınızdan çıkarın.